İstatistiki verilere göre kadınlar erkeklerden daha uzun yaşıyor ve yeryüzünde en uzun yaşam da Avrupa vatandaşları arasında.
Asya ve Uzakdoğu’daki halklar arasında, 80 yaş sınırını geçebilen sadece Singapur ve Japaonya bulunuyor. Türkiye’de ise, kadınlar 75-77, erkekler ise 72-73 bandında hayatını kaybediyor.
En az yaşayanların yaşadığı kıta ise Afrika. Ortalama yaşam süresi bu kıtada 50’yi bile bulmuyor.
Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Osman Müftüoğlu, yaşam süresinde bölge farkı olmadan kadınların açık ara daha uzun yaşadığı tespitini paylaşıyor. Aradaki farkın ortalama altı yıl olduğuna dikkat çeken Müftüoğlu, Rusya’da bir kadının bir erkeğe göre ortalama 11 yıl daha fazla yaşadığını kaydediyor.
Erkeklerin erken ölümündeki sebepleri bir bir sıralayan Müftüoğlu’na göre, alkol ve sigara ömrü kısaltan etkenlerin başında geliyor.
Müftüoğlu’na göre, erkeklerin ömürlerinin daha kısa olmasında rol oynayan faktörler:
Vücutlarından gelen sinyalleri ciddiye almak, düzenli sağlık kontrolleri yaptırmak gibi bir alışkanlık erkeklerde maalesef hala yok, çoğu erkeği yıllık sağlık değerlendirmelerine, hatta prostat muayenelerine bile hep eşleri götürüyor!
Kavram olarak “stres sorunu” erkekten çok kadını etkilese de erkekler stres yönetimi konusunda çok beceriksiz. Dahası strese karşı adeta “sünger tipi” bir yaklaşım içindeler. Kadınlarsa genelde başarılı birer “teflon davranışı” sergiliyor, stresi bedenlerine öyle kolay kolay yapıştırmıyorlar.
Bu biraz “kontrolsüz ve aşırı cesaret” durumu, biraz da “dikkatsizlikle” ilişkili. İş kazaları ya da trafik kazaları fark etmiyor, erkekler daha çok kaza yapıyor.
Motosiklet-bisiklet sürerken kask takmak, otomobil kullanırken sürücü kemeri kullanmak, korunmasız cinsel ilişkide vurdumduymaz davranmak kadınlardan çok, erkekler arasında yaygın.
Bırakın zatürree, zona aşılarını; Hepatit, tetanos, kuduz gibi önemli aşıları bile erkekler zamanında yaptırmıyorlar.
Hasta olduklarını, hastalıklarını gizlemek yanlışı da erkeklerde çok yaygın. Doktorların önerilerini ciddiye almamak, sağlık çözümlerini ertelemek, yazılan ilaçları bir iki gün sonra çöp kutusuna atıp yeme içme yasaklarını en kısa zamanda delmek” de erkeklere özgü davranışlar.
Erkekler sorunlarını gizliyor, problemlerini paylaşmıyor. Dertlerini bölüşmüyor, eksik yanlarının anlaşılmasından çekiniyorlar. Neticede ruhsal bagajları doldukça doluyor, ruhsal toksinleri arttıkça artıyor.
Eve, işe, aileye, akrabaya, arkadaşa, hatta çocuklara yönelik aidiyetlerde kadınlar erkekleri solluyor. Oysa aidiyet çok ama çok önemli bir “yaşam güvencesi”.
Ne yiyip içtiklerine kadınlar kadar dikkat etmiyorlar. Zaten bu nedenle de yeme içmeyle ilgili hastalıklar erkeklerde hem çok yaygın, hem daha zor tedavi edilebilen sorunlar.
Bu da kilo fazlalığının metabolik sorunlarıyla onlar daha sık baş başa bırakıyor. Daha da önemlisi kilo problemine bağlı kronik iltihabi süreçler –ki en önemli ve etkili yaşlanma hızlandırıcıları, ömür kısaltıcılarıdır- daha sık görülüyor.
Bu hem beden ruh ilişkisi açısından olumsuz ve tehlikeli bir özellik, hem de kalp damar hastalıkları bakımından zannedildiğinden çok daha önemli bir dezavantaj.
Daha dar bir çevrede hapsolup kalmak, pek çok sağlık sorununa ama özellikle de psikosomatik problemlere davetiye çıkarıyor.
Bu hem “iyi ve etkili yeni alışkanlıklar” edinmelerine engel oluyor, hem de “kötü ve zararlı eski alışkanlıklardan kurtulmalarını” geciktiriyor.
İç hesaplaşma konusunda kadınlar daha avantajlılar ve bu tür hesaplaşmalardan erkeklere oranla daha az etkileniyorlar.
Azınlıkça'yı Google Haberlerde takip et
Azınlıkça'yı Facebook'ta takip et
Azınlıkça'yı Twitter'da takip et