Bugün bir yürüyüşe çıkayım dedim, polis durdurdu, neden yürüyorsun diye sordu. Ne zaman bu yürüyüş suç olmuş, farkında değilmişim.
İşte öyle bir gaflet uykusundandayım, çok şükür dünyadan bir haber, laylaylom mezarlığa doğru yürüyüşe çıkmış, yürüyorum, uyur uyanık, artık yürümenin suç olduğunun farkında bile olmadan, bir ömür gelmiiiiş geçmiş.
Yürüyorduk bir zamanlar, yürümek zorunda olduğumuz o zamanlar bir hayal gibi. Yirmi, ya da otuz yıl önce herkes yollarda, her yere yürüyerek gidiliyor. Hatta yürüyerek kasabaya alış verişe gidiliyordu. Köyden kasabaya yürümek en fazla iki saatlik bir yürüyüş, kasaba 10 km uzaklıkta ise, bu en fazla 15 bin adım.
Kadın, erkek, çocuklar, koyunlar, keçiler, inekler, eşekler, köpekler, kediler dahil herkes yollarda. Ya tarlaya gidiyorlar, ya ev ziyaretlerine ya da hayvanlar ovaya götürülüyor, ovadan damlara geri dönüyor.
Öyle bir gürültü, bir hareket, bir canlılık, mezarlıkta yüzyıllardan beri yatan ölüler bile rahatlıkla yatamıyor. Otlayan sürü sürü koyunlardan, keçilerden rahat mı var? Rahmete erdiler, selamete eremediler.
Yürümüyoruz artık, yollarda ise trafikten geçilmiyor, vızır vızır arabalardan, motorsikletlerden yürümeye imkan yok. Evden kahveye araba ya da motorsikletle gidiliyor. Yürüyenler hırsız gibi, biran önce sığınacak yer arıyor, ya kahveye ya da otobüs durağına.
Yürüyen kadınlar ise çil yavrusu gibi bir an önce dağılıyor, görüldü görülmedi. Görülen kadınlar, kimdir, dışarıya neden çıktı, neden nereye gidiyor, yavaş yürüdü, hızlı yürüdü, ne giydi diye sokak başlarında, kahve köşelerinde oturanlar, bol bol yorum yaparak zamanlarını değerlendiriyor.
Yürümek bir suç, bir şüphe, bir kaygı, bir rahatsızlık, bir tedirginlik, bir soru. Bu kadın, bu adam neden yürüyor? Herhalde araba ya da motorsiklet alacak kadar parası yok.
Çocuklar, hızlı trafik tehlikelisinden dolayı dışarı çıkmalarına izin olmadığından ya evde televizyon başında, tablet ve telefondaki, ya da kahvelerdeki karanlık arka odalarında, bilgisayar oyunları ile meşgul. Bilgisayar oyunlarındaki hızlı ve vahşi bir hayal dünyasında, savaş oyunlarında, insan avlamakla meşguller. Ya öldüreceksin, ya öleceksin, ödül, oyun bitti. Çocuklarin bu hayatta kalma çabası günde €5 – €10 civarında bir faturası var.
Yürüyemiyoruz dolayısıyla, yürüyen ayakta görülen biri hemen oturacak bir yer bulması gerekli. Bir saklambaç oyunu, yürüyen en kısa zamanda saklanması gerekli ki saklambaç oyununu kaybetmesin. Oturanlar sürüsünden ayrılanları kurt değil, dedikodu kapıyor.
Eğer yürüyecek olan varsa ya da doktor yürüme tavsiye etmişse, onlar gizli ve hızlı olarak karanlık, göze görünmez yerlerde yürümeye mahkum. Her köşede oturan, boşluğua bakan, yürüyenleri gözden geçiren dedikodu takımlarına görünmeden yürümek kendi başına bir marifet.
Yürüyemiyoruz oturmaktan, o kadar ağırlaşmışiz ki, bir diz ağrısı, bel, ense, boyun kalça kemiği ağrısı ile adım atmak bile bir mesele. Ortopedi doktorları tıklım, tıklım, en meşgul doktorlar. Vur iğneyi, yut hapı, ağrı kesici, uyuşturucu haplar vücut ve zihni yavaşlatıyor.
Yürüyemeyeceğiz iş işten geçmiş. Yürüdüğümüz zamanlar üreticiydik, her aile birşeyler üretiyordu, şimdi oturanlar bir tüketici oldu. Araba ve motosiklete oturanlar, kahvelerde oturanlar, tablet, cep telefonu bilgisayar önünde oturanlar, köşe başında oturanlar hepsi bir tüketici.
Yürüdüğümüz zamanlar oturmaya zaman yoktu ki, oturan görülürse yürüyenler laf atıyor, neden oturuyor, neyi var hasta mı diye soruyorlardı. Şimdi tam aksi, oturanlar yürüyenlerle boş boş konuşarak zaman harcıyor.
Yürümeyi unutmuş bir nesil, emeklemeyi öğrenen bir çocuk gibi, tekrar yürümeyi mi öğrenmek zorunda kalacak? Üreticiligin bir sınırı yok, tükecetiliğin ise bir sınırı var. Üreticiler kim ki bu tüketiciler oturdukları yerde harcasınlar? Onlar ilk üreticiler yürüyenlerdi. Şimdi emekli olmuş, onlar da oturuyor, yürümeyenlerin faturalarını ödüyorlar. Ne yazık o ilk yürütenler birer birer aramızdan ayrılıyor. Beş on yıla kadar aramızda o ilk yürüyenlerden hiçbiri kalmayacak. Peki bu oturanların masraflarını kim karşılayacak, tekrar yürümek zorunda mı kalınacak?
Yürüyorduk, yürümüyoruz, yürüyemiyoruz, yürüyemiyeğiz, yürütülen yürüyebilir mi ki?
Nihat Tsolak
Azınlıkça'yı Google Haberlerde takip et
Azınlıkça'yı Facebook'ta takip et
Azınlıkça'yı Twitter'da takip et