Başımda ne kadar saç kalmışsa işte, büyüyüp te beni rahatsız etmeye başlayınca, arada bir onları kestirmeye gidiyorum, ortalama ayda bir kez. Bu yakınlarda berber değiştirdim.
Eski berberim, orta yaşlı bir kadın, dükkânı evimin hemen karşısında, neredeyse on yıldır traş olmaya hep ona gidiyordum, aldığı 10 evroluk ücrete bir kez olsun makbuz kesmemiştir. Eskiden aldırmazdım, ekonomik bunalım başlayalı beri makbuz kesmemesinden rahatsız olmaya başladım. Son dönemde beni traş ederken kuaförümün açtığı konu hep geçirmekte olduğumuz ekonomik bunalım. Ülkeyi bu hale getiren politikacılara ateş püskürüyor, yolsuzluklara, vergi kaçakçılarına, ve hükümetin aldığı önlemlerle alay ediyor. Başkalarının ne yapması konusunda ahkâm kesiyor, ama kendisine gelince, besbelli böyle bir düşünce hiç aklından geçmiyor, hiç makbuz kestiği yok, bir başka deyişle vergi kaçırıyor. Gerçi kendisinden makbuz talep edebilirim, fakat ben anımsatmadan bunu yapmasını bekliyorum, zira ben söyleyince yüzünde ortaya çıkacak o ekşimeyi görmek istemiyorum. Onun hiç oralı olduğu yok. Ben de berber değiştirdim.
Kent merkezinde çalıştığım büronun yanıbaşında bir yıl önce bir kuaför açıldı. Küçücük bir dükkân, hiç te öyle ahım şahım değil, 30 yaşlarında bir genç kadın çalıştırıyor, tek başına. Müşterisi de şunda bunda. Son 6-7 aydır onda traş oluyorum. İlk gittiğimde, eski berberimi niye terkettiğimi kasten anlattım, makbuz kesmesini istediğimi hissettirerek. Neyse, yeni berberimden memnunum, işinde de eskisinden daha dikkatli.
Bugün öğleden sonra bürodan indim, berber dükkânının önünden geçiyorum, baktım içerisi boş ve kuaför kızımız oturuyor, saçlarımın uzadığını anımsadım ve içeri girdim. Beni traş ediyordu ki, bir müşteri daha geldi, 25 yaşlarında bir genç kadın, esmer, uzun boylu ve pek sempatik. İki kadın aralarında konuşmaya başladı, ben de ister istemez kulak misafiri oluyorum.
-Beni tanıdınız mı, diye sordu kuaföre yeni gelen.
Hayır, tanıyamamıştı. Bundan dört ay önce yine burada saçlarını yaptırdığını söyledi, o zaman aralarında geçen konuşmaları anımsattı. Sonunda kuaför kızımız eski müşterisini tanır gibi oldu. Bu arada ben kuaför kızımızın Kardiçalı olduğunu, esmer güzeli müşterinin ise Kastorialı olduğunu ve Selanik‘te bu yakınlarda eğitimini tamamladığını öğrenmiş oldum. Saat üç buçuğa geliyordu. İki kadın aralarında konuşmaya devam ediyor.
Kuaför: -Bugün saat 4 ila 5 arasına hiç randevu koymadım. Televizyon izleyeceğim. Bir Türk dizisinin son bölümü oynayacak, kaçırmak istemiyorum. Canım beklenmedik bir müşteri gelirse elbette onu kabul etmemezlik etmeyeceğim ama. Türk dizilerinin tiryakisi oldum. Tümünü izliyorum.
Kastorialı müşteri: -Ben ise hiçbirini izleyemedim, çevremde birçok kişi izlediği halde. Onun için bir görüşüm yok.
Kuaför: -Ay ben bayılıyorum. Hiçbirini kaçırmadım. O kadar ki, dizileri izlerken bir hayli Türkçe de öğrendim. Artık konuşulanları kısmen anlıyorum. Türkçe, ne tatlı, ne güzel dil. Üstelik kolay da öğreniliyor.
Kastorialı müşteri: -Kolay mı dedin? Bir kız arkadaşım bundan iki ay önce bir Türkle evlendi. Karı koca Türkiye’ye yerleştiler. Geçen gün kendisiyle telefonda görüştüm. Bana “Türkçe öğrenmeye çalışıyorum, ama beceremiyorum, zor bir dil” diyordu.
Kuaför: -Ay bana gene her nedense kolay geliyor…
Traşım bitmişti, berber dükkânından ayrıldım.
İki genç kadın Yunan televizyonlarında oynayan Türk dizileri hakkında konuşurlarken, bakalım nasıl bir önyargı dile getirilecek diye bekledim. Konuşmalarında böyle bir şey geçmedi. İçimde bir memnuniyet doğduğunu hissettim. Onun için olayı sizinle paylaşmak istedim.
Dr. İbram Onsunoğlu – 2013 – Azınlıkça
Azınlıkça
Azınlıkça'yı Google Haberlerde takip et
Azınlıkça'yı Facebook'ta takip et
Azınlıkça'yı Twitter'da takip et