Pek çoğumuz okuduğumuz kitapların büyük bir bölümünün içeriğini unutuyoruz. Kimi zaman ise, bu unutma hali içeriği de aşarak kitabın kendisini unutmaya kadar gidebiliyor.
Bu durumdan sadece ortalama bireyler değil, kendilerini okumaya vakfetmiş insanlar da muzdarip.
Buna rağmen okuma ediminden hiç vazgeçmemek gerektiği vurgulanıyor. Bunun ise çeşitli nedenleri var.
T24 yazarı Cemal Tunçdemir, ‘unutma laneti’ üzerine kitaplar bile yazıldığını hatırlatıyor ve New Yorker dergisinden Ian Crouch’un bir arkadaşının daha önce okuduğu ancak unuttuğu kitabı, arkadaşlarının ısrarlı tavsiyeleri üzerine yeniden satın aldığını ve ancak kitabın ilerleyen sayfalarında gerçeğin farkına vardığını anlatıyor.
Bu durumun, ‘acaba başka unuttuğum kitaplar var mı’ endişesini de beraberinde getirdiğini kaydeden Tunçdemir, bunun sadece bir kitap değil birçok kitap için geçerli olduğunu ifade ediyor:
“İngiliz şair Siegfried Sassoon’ın şu tespiti yetişir; İnsan olmanın kaçınılmazlığıyla, okuduklarımızın çok azını hatırlarız. Okuduğumuz her kitabı ikinci kez okumak, bize yazarın anlattığı neredeyse her şeyi unuttuğumuzu hatırlatacaktır. Okumayı bitirip de bir öyküden ve öykücüsünden ayrıldığımızda, her geçen an biraz daha solan bir izlenim kalır sadece bizde. Ve sonra yazar, kitabını, ait olduğu yere, koltuğunun altına alarak, bizden tamamen uzaklaşır.
Benzeri bir sorunu, New York Times gazetesinin kitap ekinin yayın yönetmeni Pamela Paul’un yaşadığını da Atlantic dergisine verdiği bir röportajdan anlıyoruz; ‘’Okuduğum kitapları nerede okuduğumu, kapaklarını, hatta kitabı nereden edindiğimi bile hatırlıyorum. Hatırlamadığım ise, maatteessüf, o kitabın geri kalan her şeyi…”
Tunçdemir, edebiyat ve entelektüel dünyadan birçok örnekle unutma halini irdelediği yazısında yine de okumaya devam etmek gerektiğini kaydediyor.
“Sığ ve basit okumalardan farklı olarak, kitap okumak, bir kişi, bir konu, bir olay veya bir öyküye zamansal, mekânsal, fikirsel ve ruhsal olarak derin ve farklı bakış olanağı sunar. Her konunun, kişinin, yerin, öykünün, olayın nüansları olduğu gerçeğine farkındalık yaratır. Bu da en başta bizi, esasında bir ergen hastalığı olan, üstünkörü yaklaşımlarla, ezbere şablonlarla, yaftalarla kestirip atan, ‘her şeyi bilen’, sinik, uzlaşılmaz ve köşeli bir karakter olmaktan çıkarıp her şeyi anlama çabası gösteren olgun bir insan olmaya evriltir…” satırlarıyla neden okumaya devam etmemiz gerektiğini açıklayan Tunçdemir, şu hatırlatmayı yapıyor:
“Bir kitabı ikinci kez okuduğumuzda ilkinden farklı, yepyeni bir ruhsal ve zihinsel deneyim yaşamamızın nedeni de budur. Hatta bir çok düşünür ve edebiyatçı, bu nedenle klasiklerin ve iyi kitapların birden fazla kez okunması gerektiğini savunur.
Nabokov gibi bu konuya fazlasıyla önem verenlere göre ise ‘okur diye bir şey yoktur’. Nabokov, üniversitelerde verdiği derslerin notlarından oluşan ‘Edebiyat Dersleri’nde, ‘kitap okuru’ tabirini çok nadiren ve çok gevşek bir anlamda kullandığına vurgu yapar ekler; ‘’Kimse bir kitabı okuyamaz. Ancak sadece yeniden okuyabilir. Gerçek kitap okuru o kitabı yeniden okuyandır.”
Azınlıkça'yı Google Haberlerde takip et
Azınlıkça'yı Facebook'ta takip et
Azınlıkça'yı Twitter'da takip et