Tanınmış filozof Martin Heidegger, 1920’lerde zamanın sadece kendi içinde gerçekleşen olayların bir sonucu olarak devam ettiğini ileri sürmüştü.
Norveçli bir grup bilim insanıysa bir şeyleri deneyimledikçe beynimizin zamanın akışınınasıl anladığını, çikolata seven bir laboratuar faresi sayesinde gün yüzüne çıkararak, Heidegger’i doğruladı.
İnsan yapımı saatlerle birlikte zaman tam anlamıyla ölçülüyor olsa bile insan perspektifinden zaman farklı işliyor. Ders çalışırken zaman hiç geçmiyor gibi gelse bile eğlendiğiniz dakikalarda zamanın su gibi aktığını hissediyoruz. Kendimizi, zamanı belirten Güneş, Ay, saat veya buna benzer şeylerden soyutladığımızdaysa zamanın daha da yoğunlaştığını görebiliyoruz. Yaşlandıkça zamanın daha hızlı geçtiğinin zannedilmesiyse, beynimizin sadece yeni tecrübeleri kodlayarak zamanı ön görmesi ve yaşlandıkça yeni deneyimlerin azalmasıyla birlikte zamanın geçtiğine dair kodların sayısının azalmasıyla ortaya çıkan durumlardan bir tanesi.
Zamanı hissetmek
Beynin yaşadığımız olayların zamanlamasını nasıl düzenlediği, epizodik belleğe bağlıdır. Geçmişten gelen önemli olayları hazırladğımızda; ne olduğunu, nerede olduğumuzu ve ne zaman olduğunu hatırlamak için beynin epizodik hafıza merkezine başvuruyoruz. Nörobilimciler ise beynin, bu deneyimleri takip etmek ve bunları anı olarak kaydetmek için bir tür iç saat veya kalp pili kullandığını daha önce ortaya çıkarmışlardı.
Dünyanın en önemli bilimsel yayınlarından olan Nature üzerinden yayınlanan yeni bir makalede, Norveç’te bulunan Kavli Institute for Systems Neuroscience (KISN) bünyesinde görevli araştırmacıların yaptıkları yeni araştırmalara yer verildi. Beyin içi saatin nasıl çalıştığını araştıran bilim insanları, bu saatin birbirine bağlı beyin hücresi koleksiyonu tarafından kontrol edildiğini buldular. Kişisel zamanı kontrol eden beyin hücrelerinin, uzayda nerede olduğumuzu takip eden beyin bölgesinin hemen yanında yer aldığı da makalelerinde belirttiler.
Bilim adamları 2005 yılından beri, Nobel ödülü alan grid hücrelerinin keşfi ile beynin, belleğimizdeki boşluğu nasıl kodladığını biliyorlardı. Bunlar medial entorhinal korteks (MEC) olarak adlandırılan bir beyin bölgesinde yer aldığı ve çevremizi altıgen birimlere toplu olarak eşlediği ortaya çıkarılanlar arasında yerini almıştı.
Zamanın yeri
Grid hücrelerinin keşfi sırasında, bu hücrelerin hassas işlevleri, hücreler arasındaki elektriksel aktiviteye dair çok fazla şablon olmaması sebebiyle gizemli kalmıştı. Birkaç yıl önce Nature’daki makalenin başyazarı Albert Tsao ve KISN’dan meslektaşları, hücreler arasındaki sinyallerin zamanla değişip değişmediğini görmek için çeşitli davranışları beklemeleri gerektiğini fark ettiler.
“Solitaire oynamak sıradan ve tekrarlanan bir görevle uğraşırken beynin zamanı algılama şekli çok farklıyken, ilk kez Tayland yemekleriyle karşılaştığınız beynin zamanı algılama şekli oldukça farklıdır” tezinden hareketle araştırmalara başlayan bilim insanları, beyin hücrelerinin çalışma mantalitelerini çözmeyi başardılar. Beyinin zamanı algılama sistemini yüzlerce farklı hücreye dağıtarak gerçekleştirdiğini, bunun için zamanın algılanmasına dair beyinsel aktivitelerin toplanması işleminde yüzlerce hücrenin takip edilmesi gerektiği sonucuna ulaştılar.
Zamanı nasıl algılıyoruz?
Bilim inşaları bir önceki bölümde anlattığımız gibi beynin zamanı nasıl algılayabileceğine dair kimi fikirlere ulaşmalarının ardından fikirlerini Marco isimli bir kobay farede denemeye başladılar. İlk turda Marco, en sevdiği şey olan çikolata parçalarını bulmak için çevrede iki saat boyunca gezmek için serbestti. Araştırmacılar, lateral entorhinal korteks (LEC) üzerinde beyin aktiviletelerini izlediler ve sonrasında deney sırasında meydana gelen çeşitli kilit olayların (bir parça lezzetli çikolata bulmak gibi) tam olarak doğrulanması için kaydedilen sinyalden geriye doğru başarılı bir şekilde çalıştılar.
İkinci turdaysa araştırmacılar, Marco’nun çikolata avına çeşitli sınırlamalar koydular. Marco’nun serbest dolaşmasını engelleyen bilim insanları, fareyi sekiz sayısının şekline benzer bir labirente koydular. Yapılan aktivitedeki değişiklik, nörol aktivite verilerinin tipinde değişiklik olmasına yol açtı.
Konu hakkında açıklama yapan Tsao, “Zamanı kodlayan sinyal değişikliği karakterini zaman içinde benzersiz dizilerde tekrarlayan ve kısmen örtüşen bir desen olarak gördük. Zaman sinyali, tekrarlayan görevlerde daha kesin ve tekrarlanabilir hale büründü. Yaptığımız çalışmalarda zamanın farklı deneyimlere yanıt olarak değiştiğini gördük” dedi.
Sonuç olarak bilim insanları yaptıkları keşifle birlikte beynimizin zamanı daha önce karşılaştığımız, yeni deneyimlediğimiz ve kısa bir süre önce gördüğümüz şeklinde farklı yollarla ele aldığını ve olayların yeniliğine göre zamanı algılama şeklimizi değiştirdiğini gün yüzüne çıkardılar.
Kaynak: https://www.tamindir.com/haber/zaman-neden-bazen-yavas-bazen-hizli-geciyor_39357/
Azınlıkça'yı Google Haberlerde takip et
Azınlıkça'yı Facebook'ta takip et
Azınlıkça'yı Twitter'da takip et