Gümülcine’nin tanınmış esnaflarından ‘Dior’ Sabri’nin ardından.... – İbram Onsunoğlu - Azınlıkça
Yunanistan Batı Trakya Haber

Gümülcine’nin tanınmış esnaflarından ‘Dior’ Sabri’nin ardından…. – İbram Onsunoğlu

Dior Sabri Pehlivan

Emekli Psikiyatrist Dr. İbram Onsunoğlu’nun Gümülcine’nin tanımış esnaflarından ‘Dior’ Sabri Pehlivan’ın ölümünün ardından “Biz de beraber be Sabri aga…” başlığıyla Tiken’de kaleme aldığı yazı şöyle:

PEHLİVAN’IN SABRİ – DİOR SABRİ YAŞAMINI YİTİRDİ

27/1/2020 Pazartesi akşamı tedavi gördüğü hastanede kalp krizi geçiren Gümülcine’nin tanınmış eski esnaflarından Sabri Pehlivan, 82 yaşında olduğu halde yaşama gözlerini yumdu. Sonraki gün ikindi namazından sonra Kahveci Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Allah rahmet eylesin.

“Onunla ilgili birkaç anımı vakit bulduğumda daha sonra anlatacağım” demiştim.

Sabri Pehlivan, Kırmahalle kökenlidir. Yani aynı mahalleliyiz. Evlerimiz arasındaki mesafe 100 metreden azdır. O, daha sonra Kırmahalle’den ayrıldı. Çocukluk yıllarımda benden 10-15 yaş kadar büyük mahalle agalarımın oluşturduğu kalabalık bir grubun üyesiydi. Kimler yoktu ki o grupta, Sıdıka Komşu’nun Halibram, Onbaşılar’ın İbrahim, Karaca Mustafa, Koca Ali’nin Halibram, Salimler’in Fehim, Keçiciler’in terzi Raif, Kıvırcık Ali, Molla Mehmet, Habip’in Talat, Kukumaklar’ın Arif, Tokuç Mustafa (Hasanoğlu), Sobacı Hasan, Keçici Hüseyin, Dramalı’nın Mehmetali, Sobacı’nın Sabri, Hasan Bey’in Yılmaz, Koçeş’in Ahmet, Kakina Sabri…

Kırmahalle’deki mescide -Yusuf Efendi’nin mescidi olarak ta bilinir- bitişik olan kahve, o zaman Pehlivan’ın kahvesi olarak anılırdı. 1950’li yılların ortaları. Ben hâlâ o adı kullanırım, neresini kastettiğimi anlayanlar artık pek az kişi kalmışsa da. O kahveyi, baba Pehlivan işletirdi. Yanılmıyorsam hacıya da gitmiş olmalıydı ki, başında hacı sarığı vardı. Pehlivan Sabri’yle ilgili ilk anılarım o kahvedendir. Pazar günleri sabah sabah kahvede genel temizlik yapılırdı, kahve havalandırılır, içi dışı bol suyla yıkanırdı. Bu temizlik işini Sabri üstlenirdi. Ben sahneyi, kahveyi yıkarken Sabri agamın sesini sonuna kadar açtığı kahve radyosundan bütün mahalleye dinlettiği şarkılar yüzünden hatırlıyorum. O zamanlar radyo kimsede yok, hayran hayran dinlerdik. Yunanca ünlü bir şarkının sözleri o radyoyu dinlerken belleğimde yer etmiştir: “Pos to len, pos to len ton potamo, İliso İliso, tha su po to mıkro mu mistiko, sagapo sagapo”.

Pehlivan’ın Sabri’yi ben Kaltak Ahmet abide terzi çırağı olarak hatırlarım, hep 1950’li yılların ortaları ve sonrası. Kaltak Ahmet abinin terzi dükkanı, hayvan pazarının karşısında, Bokluca Çayı’nın yatağı boyunca bir dizi arabacı ve demirci dükkânının arasındaydı. Bugün Çay Mahalle’deki büyük kilise ve belediye park yerinin tam karşısı arabacılar çarşısıydı. Çay yatağına ateşler yakılır, eşek ve öküz arabalarının tekerleklerine geçirilmek üzere demir halkalar ısıtılır, sonra birkaç kişi eşliğinde özel tutacaklarla tahta tekerleğin üzerine dumanlar içinde oturtulur ve geçirilirdi. Çocukluğumda bu süreci seyretmek pek hoşuma giderdi. İs pas içindeki bir yerde bir terzi dükkânının varlığı benim çocuk gözlerimde bile gariplik teşkil ediyordu. Anacığımın beni pantolon dikmek üzere Pehlivan’ın Sabri’nin çırak olarak çalıştığı o terzi dükkânına götürdüğünü ve Ahmet abinin ölçülerimi aldığını hatırlarım.

Sabri, daha sonra kendi başına terzi dükkânı açtı sanırım. Αma o, “büyük esnaf” olarak ününü Naimler’in Necat ile ortaklaşa açtıkları “Moda” adlı mağazaya borçludur. Cunta dönemiydi. Kapalı Kasaplar Çarşısı’nın Hamam Mahallesi’ne bakan yönünde Naimler’in büyük bir arsası vardı, onların kereste fabrikası da oradaydı, o arsanın yerinde şimdi yüksek apartmanlar dikili. “Moda”, bir baştan bir başa, oraya inşa edilmişti ve Gümülcine’de döneminin kadın giyim eşyası satan en lüks ve en büyük mağazasıydı. İlk açıldığında hayran hayran seyretmiştim.

Bir süre sonra Sabri ile Necat bozuştular. “Moda” kapandı ve Sabri, artık “Dior” olarak, hazır giyim eşyası satan mağazasını, GTGB ile Medrese arasındaki o zaman yeni inşa edilmiş vakıflara ait dükkânlara taşıdı. Pehlivan Sabri, böylece Dior Sabri olarak anılmaya başladı. Dior mağazası, uzun yıllar aynı yerde kaldı, ta ki bundan birkaç yıl önce iflas edip kapanıncaya dek.

Sabri, Türkiye ile ticarete de el attı, başka ticaret işlerine de karıştı, ticarî ve daha başka maceralarıyla zaman zaman azınlık kamuoyunu meşgul etmiş bir kişiydi. Ancak Pehlivan Sabri azınlık yaşamına şu olumlu katkıda bulunmuştur, şu yaptıklarıyla anılacaktır diyecek durumda da değiliz, o taraklarda bezi yoktu.

Celal Zeybek ile bir ara dost idiler, Celal’in 1974 ve 1977 seçim kampanyasına katılıp ona yardım ettiğini bilirim, ama ondan sonra bozuştular. Benim Celal ile dostluğum daha sonraya rastlar. Birkaç kez niye bozuştuklarını anlatma bahanesi doğdu, ama Celal “boş ver” deyip anlatmaktan çekindi.

Adnan Yusufoğlu ile dükkân komşusu idiler, daha sonra iki “bon viveur” olarak yakın arkadaş oldular. Sabri, Yusufoğlu’nun 1981 seçimlerindeki adaylığını da desteklemiştir. O kadar.

Pehlivan Sabri’nin “18 Haziran 1989 Derin Devlet Operasyonu” çerçevesinde 200 kişilik Kara Listeye alındığı ve ona da Türkiye’ye giriş yasağı uygulandığı pek bilinmez. Türkiye ile yaptığı ticaretin yoğunlaştığı döneme rast geldiği için bu giriş yasağı yüzünden çok zarar ettiği söylenir. Kendi “dalgasına” bakmaktan öte bir hırsı olmayan Pehlivan Sabri’nin böyle bir uygulamaya niye maruz kaldığını izah etmek biraz zor. Pehlivan Sabri ve Adnan Yusufoğlu’nun hangi hafiyenin raporlarıyla cezalandırıldıklarını tesadüfen bilen bir kişiyim. Çıkan ders: Hepimiz, Koca Kapı’nın Azınlığın içinde hafiyeciliği teşvik etmesi sayesinde ortaya çıkan ahlaksız ve alçak hafiyelerin müstakbel kurbanlarıyız. Pehlivan Sabri kadar olmayagör. Onun şahsına karşı sempatim, bu işkenceye maruz kaldığını öğrendikten sonra doğmuştur.

1990’lı yıllar, kesin tarihini hatırlamıyorum. Bir arkadaşla Atina’dayız ve öğle üzeri Monastiraki’de meşhur Ermeni şiş kebapçısında yemeğe oturduk. Uzağımızda bir çift yemek yiyor, Pehlivan’ın Sabri ve bir kadın. Biz onları görüyoruz, onlar bizi görmüyorlar, çünkü sırtları dönük. Yanlarına selam vermeye gidelim mi, gitmeyelim mi. Gittik. Ayaküstü beş on dakikalık muhabbet. Üçümüz de karalisteli ve o konuya gelinmeden olmaz. Pehlivan Sabri patlarcasına:

-Hiçbir tarafın hafiyesi olmadım. Ne bir tarafın, ne öbür tarafın. Onun için cezalandırılıyorum. Beni hafiye yapamayacaklar. Hepsinin analarını…!

-Biz de beraber be Sabri aga!         

30/1/2020 – İbram Onsunoğlu

”Google

Azınlıkça'yı Google Haberlerde takip et

Azınlıkça'yı Facebook'ta takip et

Azınlıkça'yı Twitter'da takip et