Köylerdeki terkedilmiş evlerde çıkan meyve ağaçları yabanı doğaya iade ediyorlar. Günler, aylar, yıllar, yüzyıllar, asırlar geçtiğinde, insanların doğadan sahip çıktığı bu yerleri, yavaş yavaş geri alıyor.
Sahipli mi, sahipsiz mi, kim bu evlerde doğdu, hangi çocuklar bu bahçelerde oynadı, yaramaz çocuklar bağır çağırdı, daha olmasına izin vermeden yeşil erikleri yiyen, olgunlaşmasına izin vermeyen o yaramaz çocuklar, hangi analar gözyaşları ile çırpınarak oğullarını, kızlarını, analarını, babalarını, dedelerini, ninelerini mezara gönderdiler, göz yaşları kahkalardan az mıydı, çok muydu diye hiç sormadan…
Yaz sıcağında gölgesinden yararlanarak kahve içilen, sohbet ve dedikodu edilen ağaçlar, artık gölge görevlerinden muaf, sorumsuz gelişigüzel bir hayata bırakmış kendilerini. Gölgelerinden yararlanarak yaşayanlar belki hiç sormadılar bu ağaçlar bize ne diyor, yaşam için ne gibi bir nasihat veriyor.
Alın teri ile yapılmış bu kerpiç evler, bahçeler, damlar, bu çekilen eziyetlerin, bu kısa zamanda yıpranmış ve yok olmuş zor hayatların, hayallerin, ümitsizliğin bir mezarlığı. Belki terk edilmiş olmalarının sebebi de bu ümitsizlikten.
Bir zaman kapsülü zamandan, değişik çürüme aşamalarında olan bu zavallı ahşap evler, geleceğin bir önsezisi, gelecek için bir uyarı. Yaşanan her ev, her bahçe üç beş nesil sonra bu hâle dönüşecek, sen hiç dert etme diyor. Doğa her verdiğini geri istiyor, o insan hayatı, sonsuz, ebedî doğanın önünde bir hayâlden ibaret.
Bakımsız ıslahtan mahzun kalmış bu meyve ağaçları, aşırı dallanmış, artık doğru dürüst meyve de vermiyor. Vahşi hayatlarına geri dönüyorlar. Neden meyve versinler ki, meyvelerini yiyecek kimse kalmadığını belki dembiliyorlar. O yeşil erikleri avuç avuç koparıp yiyen yaramaz unutulmuş çocuklar şimdi unutanlar, unutulanlar dünyasında.
İncir ağaçları gelişigüzel kapıların önünde, çıkmalarda, saçaklarda bitip büyümüşler. Rüzgar mı, kuşlar mı, yağmur mu ekmiş bu incir ağaçlarını, terk edilmiş her evde bir kaç tane çıkıp büyümüş. Bu incir ağaçları kuşları, insanları, meyveleri ile tekrar ön bahçelere geri davet ediyor. Yazın kıpır kıpır canlı, kuş sesleri bir Mozart senfonisi.
O erik, incir, ayva ağaçları hâlâ bekliyor, bekleyecek her mevsim, her bahar, her yaz, her sonbahar, her kış, sonsuza uzanan bir bekleyişle…
Azınlıkça'yı Google Haberlerde takip et
Azınlıkça'yı Facebook'ta takip et
Azınlıkça'yı Twitter'da takip et