Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Batı Trakyalı Hatice Molla Sali’nin Yunanistan aleyhine açtığı davasında kararını bugün açıkladı.
Batı Trakya’dan Gümülcineli Hatice Molla Sali’nin Yunanistan’a karşı açtığı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Genel Kurulu’nda görüşülen davanın sonucu bugün açıklandı.
AİHM, Batı Trakya’daki Müslüman azınlık üyeleri arasındaki miras davalarında zorunlu olarak şeriatı uyguladığı ve vatandaşları arasında ayrımcılık yasağını ihlal ettiği gerekçesiyle Yunanistan’ı mahkum etti.
Hatice Molla Sali’nin 20452/14 sayı ve tarihli başvurusunu değerlendiren AİHM Genel Kurulu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14’üncü maddesinin (ayrımcılık yasağı) ve sözleşmenin 1 no’lu protokolünün 1. maddesinin (mülkün korunması) ihlal edildiğine hükmetti.
Hatice Molla Sali, eşinin vefatı üzerine, eşinin ölmeden önce Yunan Madeni Hukuku’na göre Noter’de bıraktığı vasiyetname ile kendisine bıraktığı mallara bir türlü kavuşamamıştı. Çocuğu bulunmayan Hatice Molla Sali’nin eşinin yakınları da mahkemeye başvurmuş ve bu davada Müslüman oldukları için İslam Hukuku’nun (Şeriat) uygulanmasını talep ederek Noter’de yapılan geçerli vasiyetnamenin geçersiz sayılmasını istemişti.
Yunan mahkemeleri de Batı Trakya’daki Müslümanlar arasında miras paylaşımının zorunlu olarak Şeriata göre yapılması gerektiğine hükmetmişti. Yunan Yargıtayı (Arios Pagos) Batı Trakya’daki Müslüman kadınların zorla şeriat kuralları çerçevesinde miras payı almalarını karara bağlamış ve Hatice Molla Sali buna itiraz etmiş ve son çare olarak da AİHM’e başvurmuştu.
Yunan mahkemesinin kararı doğrultusunda zorunlu şekilde şeriat yasaları uygulanan Hatice Molla Sali kendi kocasının mirasından dörtte üçünü kaybediyordu. AİHM de, Hatice Molla Sali’nin Müslüman olmaması durumunda Yunan Medeni Kanuna göre bırakılan bir vasiyetname ile mirasın tamamına sahip olacağını göz önünde bulundurdu ve Yunan mahkemesinin vermiş olduğu kararın objektif ve mantıklı bir şekilde gerekçelendirilmediğine karar verdi.
AİHM kararında ayrıca “dini özgürlükler için, belirli imtiyazların yer aldığı özel statünün dinî cemaatlere sağlanması amacıyla taraf devletlerden özel bir yasal çerçeve hazırlaması gerekmediği” vurgulandı.
Böyle bir statü oluşturan bir devletin de belirlenen kriterlerin ayrımcılık yaratmayacak şekilde uygulanmalarını sağlamakla mükellef olduğu belirtildi.
Son olarak AİHM, Yunanistan’ın vatandaşlarının bir bölümüne kendi isteklerine karşı İslam Hukukunu (Şeriat) uygulayan tek ülke olduğunu da kaydetti.
************************************************************************************
Azınlıkça’nın Hatice Molla Sali ile yaptığı röportaj
Kocası ile noterde yaptıkları vasiyetin Batı Trakya’daki zorunlu şeriat uygulaması nedeniyle geçersiz sayılmasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) taşıyan Gümülcineli Hatice Molla Salih ile bugüne dek tek röportajı Azınlıkça Dergisi adına Evren Dede yaptı.
Batı Trakya’da azınlık bireylerine başta vasiyet olmak üzere şeriat veya medeni hukuk arasında tercih hakkının tanınması yolunda en büyük mücadeleyi veren Hatice Molla Salih ile Azınlıkça dergisinin 2014’te gerçekleştirdiği ve o dönem yayımlanan sayısında büyük ses getiren o röportaj şimdi de ilk defa internette siz okurlara sunuluyor. Batı Trakya’nın kaderini etkileyen bu dava ile ilgili tek röportajı okuyunca bakalım ne düşüneceksiniz. Bu arada karşı tarafın hem akrabası hem de avukatı olan Ayhan Şakir ile yapılmış dönemin röportajını da ikinci bölüm olarak yarın yayınlayacağız. İlgiyle okunacağından eminiz.
“Vasiyetimdir!”
Batı Trakya’dan Atina, İstanbul ve Brüksel’e kadar uzanan bir vasiyet davası
Evren Dede
Gümülcine’de yaşayan Mustafa Molla Salih ile Hatice Molla Salih’in 44 yıl süren evlilik hayatları Mustafa Molla Salih’in 2008 yılında vefatıyla son bulduğunda, kim derdi ki 2003 yılında yaptıkları vasiyet nedeniyle Batı Trakya’da uygulanan İslam Aile ve Miras Hukuku’nun tekrar gündeme geleceğini ve yaklaşık yedi yıldır devam eden dava süreçlerinin ilginç bir boyut alacağını!
Hatice Hanım 1950 doğumlu, 1964 yılında Mustafa Bey ile evleniyor. Hatice Hanımın aktardığına göre Gümülcineli çift mutlu ve huzurlu bir hayat geçiriyor. Bu sırada en büyük üzüntüleri çocuklarının olmaması oluyor. Birbirine tutunan karı koca evliliklerini sürdürüyorlar, iş hayatında ise başarılı olunuyor. “Ne kazandıysak, ana babadan miras değil, kendimiz kazandık.” diyor Hatice Hanım.
Yunanistan Gümülcine’de ve Türkiye İstanbul’da dükkanları, daireleri oluyor zamanla. Gel zaman git zaman derken, yaşları ilerliyor ve karı koca bir gün karar veriyorlar, çocuk da olmadığına göre, biri ölürse, mal varlıklarının diğer eşin üzerine kalması konusunda anlaşıyorlar. Gidiyorlar Gümülcine’deki bir notere, vasiyetname hazırlıyorlar ayrı ayrı. Mustafa Molla Salih ölmesi durumunda bütün mal varlıklarını yegâne mirasçısı olarak eşi Hatice Mola Salih’e bıraktığını vasiyet ediyor. Hakeza Hatice Molla Salih de ölmesi durumunda yegâne mirasçısı olarak bütün mal varlıklarının eşi Mustafa Molla Salih’e verilmesini vasiyet ediyor. E çocuk da yok, ahir ömrümüzde kimseye yük olmayalım diyorlar.
Farkındayım, buraya kadar okuduklarınızda belki de size garip gelen bir olay yokmuş gibi gözüküyor. Ancak Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesinde yaşayan Müslümanların İslam Aile ve Miras Hukuku’na bağlı olmaları, içinden kolay çıkılamayan çetrefilli bir davalar zincirine dönüştürüyor Mustafa Bey ile Hatice Hanımın vasiyetname hikâyesini.
Çünkü vefat eden Mustafa Molla Salih’in iki kız kardeşi Molla Salih’in mirasının İslam Aile ve Miras Hukuku’na göre paylaştırılmasını istiyorlar. İki kız kardeşten birinin oğlu Ayhan Şakir aynı zamanda avukat. Son tahlilde Batı Trakya’daki Müslümanların miras hukukunda eşlerin birbirine vasiyet yapamayacağı ve medeni hukuk uygulanamayacağı gerekçesiyle vasiyetnamenin iptali için dava açıyorlar.
Önce yerel mahkemeler (önce asliye hukuk mahkemesi sonra da istinaf mahkemesi) vasiyetnamenin iptali talebini reddediyor ve dava Yunanistan’da en üst yargı makamı olan Yargıtay’a kadar gidiyor. Yargıtay, yerel mahkeme kararlarının aksine Yunan vatandaşı ve Batı Trakya’da mukim olan Müslümanların İslam Aile ve Miras Hukuku’na göre vasiyetname yapamayacağına hükmederek davanın aynı mahkemede farklı hâkimler tarafından yeniden görüşülmesine karar veriyor. Dava süreçleri devam ederken bu arada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) müracaat ve ayrıca Türkiye’de de açılan davalar dikkati çekiyor tabii.
Medeni hukuka göre hareket eden Türkiye mahkemelerinin Yunanistan’daki mahkemelerin İslam hukukuna göre verdiği kararları uygulaması mümkün olabilir mi? Peki, Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesinde yaşayan Müslümanlara uygulanan İslam Aile ve Miras Hukuku Müslümanlar için nereye kadar geçerli?
Dediğimiz gibi, Mustafa Bey ile Hatice Hanım’ın vasiyetleri ile başlayan bu çetrefilli süreç, bizlere bu soruların cevaplarını bulabilmemiz için hiç değilse biraz olsun kapı aralıyor.
Konuyu daha iyi anlamak amacıyla Azınlıkça olarak tarafların görüşlerini aldık. Elbette, aşağıda yapılan röportajları okumaya başlamadan önce davaya konu olan tarafları size kısaca anlatmamız lazım. Hatice Molla Salih’i yukarıda anlattığımız gibi tanıyorsunuz, 2008’de vefat eden Mustafa Molla Salih’in eşi. Hatice Hanımın bir de kız kardeşi var. Kız kardeşinin eşi ise İsmail Ünay. Röportajımızın birinci bölümünde Hatice hanım, kız kardeşi ve kız kardeşinin eşi İsmail Ünay’la konuşuyoruz. Diğer röportajımızda ise karşı taraf adına avukat Ayhan Şakir’le konuştuklarımızı aktarıyoruz.
I. BÖLÜM
Röportaj: Evren Dede AZINLIKÇA Kasım 2014 Sayı 82
VASİYETİMDİR!
– Hatice hanım sizi tanıyalım önce.
– Hatice Molla Salih. 1950 doğumluyum. 1964 yılında Mustafa Molla Salih ile evlendim.
– Hep Gümülcine’de yaşadınız herhalde?
– Evet
– Ardından uzun bir hayattan sonra kocanız vefat etti.
– Evet 2008 yılında vefat etti. 44 yıl son derece huzurlu bir hayat yaşadık.
– Kocanız vefat ettikten sonra anladığım kadarıyla 2008 yılında olaylar ilerlemeye başladı.
– Evet ikinci gün daha başladılar.
– Ne oldu? Kocanız vefat edince miras meselesi mi çıktı?
– Evet miras meselesi. Biz beraber çalıştık, beraber kazandık ve bu malları beraber edindik. 44 sene.
– Kocanızın daha önceki malları değil yani bunlar?
– Hayır, hiç yoktu. Yalnız bir ev sattılar onu da üçe böldüler. Kanunen o kadar.
– Ne iş yapıyordu kocanız?
– Manifaturacı.
– Anladım. Türkiye’de de mallarınız var mı?
– Evet var. Ben ayrıca babamdan aldığım mirasları da vermiştim kocama. Bir kaç tanesini mesela bu evin yarısını bana yaptı. İstanbul’da da üzerime bir yarım dükkan var.
– Fakat diğer mülkler eşinizin üzerine kayıtlı öyle mi?
– Evet.
– Eşiniz vefat edince dediniz, bir gün sonra sorun başladı.
– Evet, eşimin iki tane kız kardeşi var.
VASİYET YAPTIK İHTİYARLIĞIMIZDA RAHAT YAŞAYALIM DİYE
– Ne oldu vefat ettikten sonra?
– Tabii eşim vefat etmeden önce, yani 2003 yılında bir vasiyetname yaptık.
– Kocanız mı yaptı?
– Kocam da yaptı, ben de yaptım. Babamdan kalan tüm mallarımı ben de onun üstüne yaptım vasiyetnamemde. İhtiyarlığımızda rahat edelim diye.
– Karşılıklı vasiyet yaptınız yani.
– Evet
– Neydi bu vasiyet? İkinizin de ayrı ayrı mıydı? Yani vefat ettiğinde bir taraf diğer tarafa bütün mallarını bırakıyor. Böyle bir vasiyet mi?
– Evet, ben ölünce karımın, karım ölünce ise benim olur diye, vasiyetnamede bu şekilde yazıyor zaten.
İsmail Ünay: Vasiyet ölümünden iki ay sonra ilan oldu. Biliyorsunuz vasiyetnameler noterde yapılıyor. Yaptıktan sonra mühürlenip noterin kasasında kalıyor. Ölüm belgesini aldıktan sonra notere belediye bildiriyor öldüğünü. Biz de bildirebiliyoruz öldüğünü, fakat daha doğrusu belediye bildiriyor. Ondan sonra noter haberi alır almaz tek hâkimli bidayet mahkemesi’ne teslim ediyor vasiyetnameyi. Ve vasiyetnameyi asliye hukuk mahkemesi açıyor.
MİRAS PAYLAŞIMINDA YAŞANANLAR
– Şimdi başa dönersek, 2008’de eşiniz vefat etti ve vefat ettikten hemen sonra miras konusu gündeme geldi, anladığım kadarıyla doğru mu?
İsmail Ünay: Vefatından bir gün sonra geliyorlar Hatice Hanıma.
– İki kız kardeşi mi geliyor?
– İsmail Ünay: Kız kardeşlerinden birinin oğlu geliyor. Avukat olan. Ayhan Şakir.
– Hatice Molla Salih: Evet Ayhan Şakir büyük görümcemin oğlu.
– Bu iki kız kardeşin isimleri nedir?
– Hatice Molla Salih: Biri Gülsüm, biri de Nedime.
– Soyadları?
– Gülsüm Şakir, Nedime Ahmet.
– Demek ki Gülsüm Hanımın oğlu Ayhan Şakir bir gün sonra buraya geldi öyle mi?
– Hatice Molla Salih: Evet geldi, aldı beni gittik. Biraz para vardı bankada. Bana da hükümet alacak diye “hemen bu bankadan parayı alalım başka bir bankaya götürelim” dedi.
– Ayhan Şakir?
– Evet Ayhan. Paraları çektik götürdük. Yalnız benim üstüme değil, paraları onun üstüne de yaptık.
– İsmail Ünay: Ailenin müşterek hesapları var bankada. Bu müşterek hesabı karı koca kullanıyorlar. Bizde biliyorsunuz hanımlar fazla sokağa çıkmadığı için kendi ismi de var, istediği kadar çekip alabilir. Ama parayı beyi kullanıyor. Vefat edince, kız kardeşleri de beraber yaşıyorlar zaten, onlar da biliyorlar orada bir para olduğunu, ancak bu para eşi ile kendisine ait. Hatice hanımın da ismi var banka hesabında. Hatice hanımın ismi olmasa para iki kişinin üstüne olmasa, zaten parayı çekemez.
– Ama sizinle kocanızın ortak hesabı öyle mi?
– Evet.
– O zaman Ayhan Şakir nasıl alıyor hesabı?
– İsmail Ünay: Şimdi Ayhan Şakir geliyor, bankadaki paralara maliye el koyar gidelim çekelim diyor.
– Bunu kime söylüyor?
– Hatice Molla Salih: Bana söylüyor. Geldi, zaten kocamın vefatından bir gün geçmiş kimsesiz kalmışım bende gittim çektim.
– İsmail Ünay: Beraber gidiyorlar bankaya çekiyorlar paraları Alpha bankasından, sonra birlikte gidiyorlar Ticaret Bankası’na ve Ayhan Şakir paraları Hatice Hanımla birlikte kendi adına açtığı ortak hesaba yatırıyor.
– Müşterek değil mi?
– Müşterek kendi ismi ve Hatice hanımın ismine yatırıyor.
– Peki sonra ne oldu?
– Hatice Molla Salih: Ayhan Şakir bana bu paradan 19 bin euro anneme vereceksin, 19 bin euro da teyzeme vereceksin dedi.
– İsmail Ünay: 70 bin euro para var, 20 – 20 alacaklar. Geri kalanı da Hatice hanıma kalacak, öyle demiş.
– Ondan sonra?
– Hatice Molla Salih: Eve döndük. Başladı miras meselesi…
– İki kız kardeş var bir de siz varsınız miras paylaşımında öyle mi?
– Hatice Molla Salih: Hep beraber toplandık. İsmail Ünay da burada.
– İsmail Ünay: Şimdi benim haberim oldu. Ben bu evin işlerine karışmıyorum. Onlar birbirleriyle daha akrabalar, daha yakınlar. Hatice hanım da onlarla beraber.
– Hatice Molla Salih: 44 sene hep beraberiz haliyle.
– İsmail Ünay: Kocası öldükten sonra bir takım hareketler oluyor. Hatice hanım kız kardeşlerine, benim eşime diyor, böyle böyle miras istiyorlar. Benim buradan haberim oluyor. Ve bu sefer de Ayhan Şakir bana geliyor ve bana dayımın mirasını alacağız, gel konuşalım diyor. Yahu dedim, ne acele ediyorsun, daha ikinci gün olur mu böyle bir şey. Şimdi ben ilk defa bu eve geldim. Ayhan Şakir burada bu konuyu konuşuyorlar. Geldik buraya miras diyorlar, dedim çok yakın, ayıp. İkinci gün daha olur mu!
– Hatice Molla Salih: Saçının daha teli kurumamış.
– İsmail Ünay: Ne acele ediyorsunuz? Sonra biz burada anlaşırız beraber, yarın vasiyet çıkar, yani açıklansın her şey ondan sonra, “hayır hayır” dedi “yok öyle bir şey” dedi.
Peki, ne olacak dedim. Ne istiyorsunuz siz? Ayhan Şakir bunun üzerine miras yapacağız dedi.
MALLARIN 8’DE 1’İ
– Şimdi miras derken bir Gümülcine’de mülkler var anladığımız. Türkiye’de de belirli mülkler var. Bir de bankada 70 bin euro bir para var. Peki, Türkiye’deki mallar nedir?
– İsmail Ünay: Türkiye’de bir daire var Yeşilköy’de, İstanbul caddesinde bir iki tane dükkan var. Bakırköy’de ise üç katlı bir iş yeri.
Onlar benim hiç müdahale etmeyeceğimi, karışmayacağımı zannettiler. Onlar şer-i hükümler gereğince istiyorlar. Tabii henüz bunu söylemiyorlar. Hatta tam bilemediği için, avukat ama tam da bilmiyor, İslam miras hukukuna göre malların 8’de 1’inin Hatice hanıma verilmesini düşünüyor.
Biliyorsunuz evli çocuğu olan hanım, kocası ölünce, İslam’a göre sekizde birini alıyor. O sekizde birine gidiyor, bunlar düşünmüyorlar Hatice hanımın çocuğu olmadığını. Ben zaten yüzünden gözlerinden anlıyorum. Ayhan Şakir’e dedim, bak burada banka hesabında geçen gün diğer hesaptan çekip yatırdığınız para var. Sabah ben Hatice hanımı aldım bu parayı çekip Hatice hanımın üzerine yatırdık. Parayı bu şekilde aldık. Yani bu şekilde parayı kurtardık.
Toplanıp görüştüğümüz akşam gecenin 12’sine kadar oturduk ve bu konular konuşuldu. Fakat bir sonuç çıkmadı.
– Ayhan Şakir tek başına mıydı o akşam?
– İsmail Ünay: Evet. Sonraki sabah geliyor Hatice hanıma, işte konuyla ilgili ellerinde ne varsa getiriyor ve biz vasiyetnamenin bozulması için bidayet mahkemesine dava açacağız diyor. Bunlar şer-i hükümler gereğince işi bitirmek istiyorlar, o anlaşılıyor. Hatice hanım bunu bana söyledi. Ben de madem ki istemiyor, gitsin nereye kadar giderlerse gitsin dedim.
– Yalnız burada ilginç bir şey söylediniz. Türkiye’de İslam hukuku uygulanmıyor, dolayısıyla Türkiye’de sizin malınıza İslam miras hukukuna göre paylaştırılması mümkün değil.
İsmail Ünay: Şimdi kimseye söylemediğimi size söylüyorum. Burada müftüden alacakları şer- i fetvayı Başkonsolosluktan da onaylatılarak Türkiye’de bunu tanıtma amacını güdüyorlar.
– Dava sürecine dönersek, anlaşılan sizler vasiyetname açıklanana kadar bekliyorsunuz?
İsmail Ünay: Evet, vasiyetname açıklanıyor ve vasiyetname ortaya çıkıyor. Vasiyetnamede, “ben öldükten sonra üzerimde kayıtlı ne malım varsa ona bırakıyorum.” deniyor. Hatice hanım da aynı şekilde yapmış. Ama ne yazık ki o ondan evvel vefat etmiş.
– Buradaki noterde yapılmış vasiyetname, yani Yunanistan’da değil mi?
– Evet buradaki noterde. Vasiyetname açıklandıktan sonra dava açtılar.
– Sizin avukatınız kim?
İsmail Ünay: Avukatımız Sotir Pupuzis. Pupuzis biliyorsunuz Gümülcine’nin en önde gelen avukatlarından.
– Ve mahkeme başladı öyle mi?
– Hatice Molla Salih: Evet üç defa konuştuk.
– İsmail Ünay: Bunlar gittiler dava açtılar. Dava açtıktan sonra bir şahit getireceğiz demişler. Şahit hazırlamadık deyip davayı 4-6 ay geri attılar. Yani burada bir geciktirme, sindirme politikasına girildi.
– Bu sırada davalar sürerken mallara kimse dokunamıyor öyle mi?
– İsmail Ünay: Evet dokunamıyor .
– Dava nerede açıldı?
– İsmail Ünay: Gümülcine’de Asliye Hukuk Mahkemesi’nde. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvururlarken dayısının, kardeşlerinin, annelerinin malı, mirasçı annelerinin Müslüman dininden olduğunu belirtmemişler. İddialarını başvururken “Müslüman” dememişler. Avukatımız da kendisini savunurken burada bir belirsizlik var, iddia doğru değil diyor ve ondan sonra da mahkeme davayı reddediyor.
– Yani reddetme sebebi “Müslüman” ibaresini kullanmamış olması?
– İsmail Ünay: Şimdi ben öyle anlıyorum. Kararı okursunuz orada daha iyi anlaşılıyor. İddialarının doğru olmadığını aynı zamanda kararı etkileyecek bir şey belirlenmediği için haksızsınız diyor.
– Peki, Gümülcine Asliye Hukuk Mahkemesinde vasiyetin iptali davası açılırken buna gerekçe olarak ne diyor? İslam hukukunda vasiyet yoktur diye mi açılıyor dava?
– İsmail Ünay: Biz Müslümanız diyor. Şer-i hükümlere göre almamız gerekiyor diyor.
– Yani vasiyet, İslam hukukunda yok, dolayısıyla ben vasiyetin iptalini istiyorum mu diyor?
– İsmail Ünay: Evet.
– Yanlış başvuru yapıldığı için birincide dava kabul edilmiyor, mahkeme reddediyor.
– Ardından ikinci defa mı dava açılıyor?
– İsmail Ünay: Evet, hemen başvuru düzeltilerek ikinci defa bir dava açılıyor. Yine aynı mahkemede dava açıyor.
YARGITAY SÜRECİ VE YARGITAY’IN KARARI
– Peki sonra?
– İsmail Ünay: İkinci dava da savunmada Selanik Hukuk Fakültesi’nden Kostas Tsitselikisten bir bilirkişi görüşü (gnomodotisi) isteniyor ve bu sunuluyor. Soruluyor bilirkişiye, Batı Trakya’daki bir Yunanistan vatandaşı İslam dininden Müslüman biri Medeni Hukuk’a göre vasiyet yapabilir mi? Ve o da bunun cevabını veriyor ve o cevap burada var. Bilirkişi, vasiyetnamede medeni hukuk seçildiğini raporunda açıkça belirtiliyor.
– Şimdi bunlardan sonra ikinci mahkemenin sonucunda ne çıktı?
– İsmail Ünay: İkinci mahkemenin sonucunda diyor ki, kişi dini inançları nedeniyle temel hak ve özgürlüklerden kısıtlanamaz. Böylelikle karşı taraf ikinci mahkemeyi de kaybediyor. Kaybettikten sonrada istinafa gidiyorlar. İstinaf mahkemesi de kısa kısa söylüyorum, Asliye Mahkemesi’nin almış olduğu kararın doğru olduğunu onadı ve böyle bir hakkınız yok dedi. Ondan sonra da Yargıtay’a gittiler. Bunun üzerine Yargıtay da “Müslümanların vasiyetname yapma hakkı yoktur” diye bir karar çıkardı, daha doğrusu mahkemelerin önceki verilen kararlarını “geri çekme” şeklinde bir karar verdi.
AİHM’E MÜRACAAT SÜRECİ
– Yani Yargıtay medeni hukuka ait bir vasiyetnameyi bir Müslüman yapamaz, dolayısıyla İslam Hukuku’na göre bu tür bir vasiyet yoktur diye bir şey çıkardı, yani Hatice hanım ve eşinin noter huzurunda yaptıkları resmi vasiyet bu gerekçeyle geçersiz mi dedi?
– İsmail Ünay: Yargıtay aslında bir önceki mahkeme kararlarını geri çekti (aneresi). Diyor ki, Müslümanların vasiyetname yapma hakkı yoktur. Tekrar aynı istinaf mahkemesinde şer-i hükümleri başka hâkimler tarafından görülmek üzere geri gönderdi. Şimdi bu arada da avukat Pupizis Yargıtay’a atfen “Siz bunu tekrar şer-i hükümlere göre değerlendirmek üzere yerel mahkemeye gönderdiniz. Bu burada iptal olamayacak, davalı bana salahiyet verdi, ben de hiç zaman kaybetmeden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gidiyorum” dedi.
– Bunu Yargıtay’a mı söylüyor avukatınız?
– İsmail Ünay: Basına böyle bir açıklamada bulunuyor.
– Yargıtay’ın kararına göre dava Gümülcine’de başka hakimler tarafından yeniden görülecek, ve bu arada da anladığım kadarıyla AİHM’de bir süreç başlatmışsınız. Peki AİHM’deki durum ne, müracaat mı yapıldı?
– İsmail Ünay: Şimdi Yargıtay bu kararı aldıktan sonra, yani tekrar görüşülmek üzere Trakya İstinaf Mahkemesi’ne gönderdiğinde, avukat Pupuzis yerel bir gazeteye konuyla ilgili bir beyanatta bulundu. Bu beyanat Yunanistan’da ne kadar mahalli haber ajansı, gazete, büyük gazeteler varsa hepsinde yazıldı. Bir tek Batı Trakya’da hiç kimsenin haberi olmadı! Bütün gazetelerde bunlar çıktı. Bu arada davanın avukatı Pupuzis emekliye ayrıldı. Yargıtay’ın bu kararından sonra zaten daha evvel emekliliğini istemişti. Emekliye ayrıldı ve artık davalara bakamıyor ama bizim yanımızda, davaların içinde.
– Peki AİHM’deki müracatınıza hangi avukat bakıyor?
– İsmail Ünay: AİHM’e Ktistakis ve Tsitselikis bakıyor.
– Peki, Yargıtay’ın kararı sonrası tekrar görüşülecek Asliye’deki davanız ne aşamada?
– İsmail Ünay: Şimdi, 10 Ekim 2014’te görüşülmek üzere dava açıldı buraya. Yargıtay buraya gönderdikten sonra Trakya İstinaf Mahkemesi’nde 10 Ekim 2014’te görüşülmek üzere bildirdiler. Tam 1 ay önce 10 Ekim tarihi için savunma dosyasını hazırladılar, götürdüler, verecekler, mahkeme günü ben de gittim. Avukatların grevi vardı ayın 8’i ve 9’un da. Bunu 10’nuna da sarkıttılar. 10 Ekim tarihinde grev nedeniyle ertelediler ve davayı 8 Mayıs 2015’e bıraktılar. Yani 8 Mayıs 2015’te görüşülecek.
– Peki AİHM’e dönelim, AİHM konusunda avukat Ktistakis’le hiç görüştünüz mü?
– İsmail Ünay: Evet görüştüm.
– Şu an AİHM deki süreç ne durumda? Müracaat yapıldı mı?
– İsmail Ünay: Evet, AİHM’e başvuru yapıldı, evrak burada bakınız.
– Görüyorum, bu AİHM’e müracaat formu.
– İsmail Ünay: 27 Şubat 2014’te başvuru yapıldı.
– Ancak AİHM daha henüz davayı görüp görmeyeceğine karar vermedi öyle mi? Çünkü anladığım kadarıyla müracaat yeni yapılmış.
– İsmail Ünay: Bana Tsitselikis 6 ay ile 1 yıla kadar bunun sürebileceğini söylemişti.
– Anladım, yani AİHM daha davayı görüp görmeyeceğine yönelik bir cevap vermedi henüz. AİHM ilk önce şöyle diyecek herhalde, ya ben bu davaya bakacağım veya da nedenini belirterek benim bakacağım bir durum yok.
– İsmail Ünay: Şimdi AİHM’e başvuru yapıldı. Biliyorsunuz AİHM’e iç hukuk tüketilmeden gidilemiyor. Ama onlar da diyor, uzun zaman geçmiş olması nedeniyle, 7 sene oluyor, 2008’den 2014’e kadar ve avukat Pupuzis’in dediği üzere “Yargıtay şer-i hükümlerle görüşülmek üzere geri gönderdi” diyor, “burada, bunu iptal edecek, ben de bunu iptal kabul ediyorum ve AİHM e gidiyorum” diyor. Fakat kendisi emekliye ayrılmış olması nedeniyle davaya bakacak başka avukatlar buldu.
TÜRKİYE’DEKİ DAVA SÜRECİ NE AŞAMADA?
– Peki bu sırada anladığım kadarıyla Türkiye’de de bir dava açılıyor. Davayı açan siz misiniz öbür taraf mı?
– İsmail Ünay: Şimdi biliyorsunuz, ölümden sonra 4 aylık süre içerisinde maliyeye bildirmek gerekiyor.
– Siz dolayısıyla Türkiye’ye gittiniz ve vefatını bildirdiniz öyle mi?
– İsmail Ünay: Öncelikle biz burada maliyeye bildirdik, Türkiye’de de zaman geçiyor, kiracılardan hiçbir şey alamıyorsun. Onlar da kiracılara parayı vermeyin diyorlar, kiracı da bunun üzerine parayı vermiyor. Ne yapacaksın. Ne kadar güçlü olsan da hiçbir şey yapamıyorsun, dava açıyorsun, davayı kazanamıyorsun, çünkü Türkiye’deki malın tapusunu almış değilsin ki, henüz malın sahibi değilsin daha. Peki olman için ne yapman lazım? Var olan vasiyetnameyi tanıma ve tenfiz davası açman lazım. Biz tanıma ve tenfiz davası açtık. Bizim elimizdeki vasiyetnamenin tanıma ve tenfizini istiyoruz. Vefatını bildiriyorsunuz öncelikle ölümünü bildirdik. Türk kanunlarına göre yarısı otomatikman Hatice hanıma kalıyor.
– Peki bu oldu mu?
– İsmail Ünay: Hemen ölümü bildirdikten sonra anında oluyor ama geri kalan yarısı da diyor, elimizdeki mevcut vasiyetname gereğince bütünü, onun o zaman da vasiyetnamenin tanıma ve tenfizini yaptırın diyor.
– Anladım, Türkiye’deki medeni hukuka göre zaten malın yarısı vefattan sonra otomatikman Hatice hanımın üzerine geçti, fakat diğer yarısını istemek için siz bu sırada orada da bir dava açtınız.
– İsmail Ünay: Evet, tanıma ve tenfiz davası açtık.
– Ne zaman?
– İsmail Ünay: 2008’de vefat etti, tanıma ve tenfiz davası da sanırım 2009’da açıldı.
– O mahkeme sonuçlandı öyle mi?
– İsmail Ünay: Evet sonuçlandı, mahkeme tanıma ve tenfizini yapmadı. Kabul etmiyorlar! Gerekçe ise vasiyetnamenin yapıldığı ülkeden kesin karar istiyor vasiyetin geçerli olduğuna dair. Yani kesin mahkeme kararı istiyor. Biz üç tane mahkeme kararı götürüyoruz ama kesin karar değil, sürekli bir üst mahkemeye dava açtıkları için kesin karar olmuyor. Onlar da geliyor. Bunlara da üzülüyoruz.
– Yani hangi ülkedeki noterde vasiyet yazılmışsa o ülkeden kararın kesin olduğuna dair bana karar getir demiş Türkiye’deki mahkeme. Fakat Yunan Yargıtay’ına giden ve İslam Aile ve Miras Hukuku çerçevesinde tekrar görüşülmek üzere Gümülcine’ye geri dönen dava sürecinden kesin karar henüz çıkmadığından Türkiye’deki mahkeme de o kararı bekliyor vasiyet için
– İsmail Ünay: Evet, aynen.
– Yani benim anladığım, buradaki sonuçlanmadan Türkiye’deki dava da kilitlenmiş durumda. Peki, Yunan mahkemesi Yargıtay’ın kararı sonrası tekrar davayı görürken “Müslümanlar için şeriat hukuku geçerlidir” derse ne olacak Türkiye’deki davada? Türk mahkemeleri Yunanistan’daki şeriat hukukuna göre mi Türkiye’deki mülkün varisini tespit edecek?
– İsmail Ünay: Efendim karşı taraf “biz Yunanistan da miras konusunda şer-i usule göre paylaşım yapıyoruz. Bu vasiyetname iptal olsun, Yunanistan’da geçerli değildir” dediler. Şimdiden bunları ben anlatırken buraya belgeleri de getirdim, alıp okuyabilirsiniz. Şimdi Türkiye’de de 2 tane avukat değiştirmek mecburiyetinde kaldım. Şimdi bahsettiğimiz Ayhan Şakir’in kendi annesinin babası, yani dedesi öldükten sonra bir ev ve bir dükkan miras kaldı. Gümülcine’de Ermu caddesindeki bir dükkandan bahsediyoruz, annesi vefat etti. Bu ilginç ya! Şeriata göre değil, medeni hukuka göre bölüştüler. Ne zaman kardeşleri öldü, o zaman biz Müslümanız, durumu oldu! İşte buyur belgeleri. Yani kendi anne babaları vefat ettiğinde, şeriatı istemediler ve medeni hukuka göre yaptılar. Ben Ayhan Şakir’e soruyorum bunu.
SON OLARAK ŞUNU SÖYLEYEYİM
– Son olarak ekleyeceğiniz bir şey var mı?
– İsmail Ünay: Şimdi Hatice hanımın beyi vefat ettikten sonra bir vasiyetname ortaya çıkıyor. Hatice hanım beyine, beyi de Hatice hanıma vefatın çok öncesi, yani 2003 Şubat ayında notere gidip vasiyetname yapıyorlar. Her biri “ben ölürsem bütün malım sana. Eğer sen ölürsen de bütün malların bana” şeklinde bir vasiyet yapıyorlar. Bu önemli. Yapılmış olan vasiyetnamede yegâne mirasçı atıyor. Yani eşi “ölümüm halinde yegâne mirasçım olarak eşim Hatice Molla Salih’i atıyorum” diyor. Bu vasiyetnameden 5 sene sonra da beyi vefat ediyor 2008 yılında. Vefat ettikten sonra mal varlıklarını paylaşabilmek için vasiyetname ortaya çıkınca avukat Ayhan Şakir “Biz vasiyetnameyi iptal ettireceğiz. Müslümanlar vasiyetname yapamazlar” diyor. Oturup kendi aralarında anlaşmayı kabul etmiyor. Şimdi biz vasiyetnamenin iptali için başvuracağız diyor. Bunun üzerine başvuruyorlar.
Birinci Asliye Mahkemesi reddediyor. İkinci aynı mahkemeye başvuruyorlar o da aynı şekilde reddediyor. Üçüncü istinaf mahkemesine başvuruyorlar, İstinaf Mahkemesi de “Asliye Hukuk Mahkemesi doğru karar almıştır” şeklinde karar veriyor. Ondan sonra bunlar Yargıtay’a gidiyorlar. Yargıtay’a gittikten sonra, oradan çıkan karar benim için siyasi bir karardır. Zira 9 tane hakimin almış olduğu kararlar var burada, siz 9 tane hakimin almış olduğu kararları nasıl iptal ediyorsunuz? Ama Yargıtay da tekrar görüşülmek üzere davayı İstinaf Mahkemesi’ne gönderiyor. Başka hakimler tarafından görülsün diyor. İstinaf Mahkemesi görüşülmek üzere 10 Ekim 2014 tarihine gün veriyor. Gün geliyor, avukatların grevi nedeniyle 8 ay ileriye atılıyor. Henüz burada kesin bir karar çıkmış değil.
Fakat bu arada bizim avukatlar davanın 2008-2014 yılları gibi uzun bir zaman sürmüş olması gerekçesiyle Şubat 2014’te AİHM e müracaat ettiler. Şimdi bir düşünün lütfen, İstinaf’taki dava 8 Mayıs 2015’e erteleniyor. 8 Mayıs 2015’te dava görüldüğü zaman bunun kararı ne zaman çıkacak? En erken 6 ay, 9 ayda çıkaracaklar kararı, kesin kararı bizim elimize vermeleri de bir 6 ay daha gidecek yazması falan.
İşte bütün bunlardan dolayı avukatımız 2008’den bu yana süren dava sürecini, iç hukuktaki uzun süreyi gerekçe göstererek doğrudan yani biz bunu da kaybetmiş addediyoruz farz ederek AİHM’e başvuruyor. Burada size Şubat 2014 deki AİHM başvuru metnini sunuyorum okuyabilirsiniz. Şimdi oraya başvuruyorlar, anlattıklarına göre 2-3 sene sürüyormuş.
Hatice Molla Salih’in fotoğraflarını buraya koyuyorum, gerektiğinde kullanabilsin. Fotoları 8.11.2014 tarihinde Hatice hanımın evinde çekmiştim.
? Yunanistan aleyhine AİHM’e giden Gümülcineli Hatice Molla Salih pic.twitter.com/ulmsFL43sV— Evren Dede (@evrendede) December 9, 2017
MALI KURTARMAYA GİDERKEN NE MASRAF YAPILDI BAKMIYORUZ
– Peki, bunlar için Yunanistan’da üç dava, Türkiye’de bir dava ve AİHM süreci derken çok masraf yapıldı mı?
– İsmail Ünay: Sen ne dersin?
– Ne kadar harcadınız bu davalar için?
– İsmail Ünay: Hesap tutmadım ama çok ciddi bir mağduriyet söz konusu. Sadece şunu söyleyebilirim, avukatların dava için kestikleri makbuzlar, kendi ücretleri ciddi bir maliyet. Yani masraflar bir yana, burada herkes size bir keklik gibi bakıyor. Öyle görüyor. Her ne kadar sen bunu söyleyemiyor olsan da. Ondan ümit ediyor, ondan bekliyorsun.
– AİHM konusundaki masraflar?
– İsmail Ünay: Onu henüz daha konuşmadık bile! Biz malı kurtarmaya gidiyoruz. Malı kurtarmaya giderken ne harcadığımıza bakmıyoruz.
TÜRKİYE’DEKİ MAHKEME İSLAM HUKUKUNA GÖRE Mİ HAREKET EDECEK?
Şimdi bundan sonraki davanın seyri ne olur daha ne kadar zaman alır göreceğiz. Bu var ama bütün bunun yanında Türkiye’de de uzun zaman isteyen başka bir şey oluyor. Burada zarar esas Türkiye’de oluyor. Sürekli ölüyorsun! Haklı olduğunuzu ispat eden belgeyi oraya götürmek için uğraşıyoruz, götüremedik. Çünkü dava sürerken Yunan tarafından kesin belge istiyor Türkiye’deki mahkemeler, kesin kararı da götüremiyoruz henüz.
Sonra bir vasiyetnamenin, tabii bunlar hukuki terimler, kişinin milli hukuku yani vasiyetnamedeki milli hukuku, ikametgâhı, ölüm yeri, yani siz vasiyetnameyi burada yaparsınız ama gidersiniz başka bir yerde ikamet edersiniz veya başka bir yerde vefat edebilirsiniz. Bütün bunlar vasiyetnamenin tanıma ve tenfizini yaparken kişinin milli hukukuna bakılıyor. Onların açmış olduğu vasiyetnamenin iptal davası burada görüşülemez zaten. Adam Yunan vatandaşı, Yunanistan’da yaşıyor, Yunanistan’da ölüyor, dava Türkiye’de görülüyor. Evvela burada Yunan vatandaşı olduğunu tespit ediyoruz. Yapmış olduğu vasiyetnamenin medeni hukuka göre kusursuz olduğunu gösteriyoruz.
Şimdi burada avukat Ktistakis ve Tsitselikis’in vekâletnameleri var. Bakınız Yunanistan Adalet Bakanlığı’nın vermiş olduğu cevap da burada. Yunanistan Adalet Bakanlığı Türkiye Adalet Bakanlığı’na şu tarihli ve sayılı vasiyetnamenin kusursuz olduğunu ifade ediyor, Türkiye Adalet Bakanlığı’na bunu bildiriyor. Yunan Adalet Bakanlığı Rodop Bidayet Mahkemesi’ne yazıyor. Vasiyetnamenin yapıldığı yerde vasiyetname normal olarak açılmış mı kusurları eksikleri var mı veya bir baskı altında mı yapıldı ve cevap veriyor, geçerli olduğunu söylüyor.
– Peki, neden Türkiye’deki mahkeme bunu kabul etmiyor, İslam miras hukukuna göre mi hareket edecek?
– İsmail Ünay: İşte bütün bunları anlatmak için akla karayı seçiyorsun…
Röportaj: Evren Dede, AZINLIKÇA Dergisi, Kasım 2014, Sayı 82
Azınlıkça’nın Ayhan Şakir ile yaptığı röportaj
Birinci bölümünde yayınladığımız Hatice Molla Salih röportajından sonra bugün de Azınlıkça adına gazeteci Evren Dede’nin karşı taraftan Avukat Ayhan Şakir ile gerçekleştirdiği özel röportajı yayınlıyoruz.
BU DAVA YENİ BİR DAVA DEĞİL
Röportaj Evren Dede, AZINLIKÇA Dergisi, Sayı 82, Kasım 2014
Evren Dede: Sizin tarafınızdan bakınca davanın nereden başlayıp şu anda nerede olduğunu bize anlatsanız.
Ayhan Şakir: Şimdi bakın şöyle bir olay var. Bizim bu davamız şu anda o kadar önemli bir dava değil. Neden? Çünkü bizim başlamış olduğumuz dava 2008 yılında başlamış bir dava. Ama 2013 yılında, 100/2013 tarihli Tek Hakimli İstinaf Mahkemesi’nin İskeçe’deki başka bir olaydan dolayı vermiş olduğu bir karar var. Orada olayı, İstinaf Mahkemesi, bizim olayımızın haricinde, bizim davamızın başlamış olduğu tarihten itibaren 5 yıl sonra başka bir olayda yine olayı çözüyor. Şimdi bu olay nedir? 1881 İstanbul Antlaşması, Atina Antlaşması, Lozan Antlaşması, Atina Lozan Antlaşması’nı onaylayan 1920/4-2-1991 sayı ve tarihli Yunan Meclisi’nden geçmiş olan bir kanuna göre, azınlığın aile ve miras hukuku şer-i hükümlere göre düzenleniyor. Bu, uluslararası antlaşmalardan gelmesinden dolayı, bu bir fikre göre hukuk hiyerarşisi içinde kanunun üzerinde, bir diğer görüşe göre ise de anayasa kuvvetinde bir maddedir. Dolayısıyla bunlar kamu düzenindendir ve kamu düzeninden olan bu kanunların hilafına olarak kişiler Yargıtay kararlarına göre başka bir düzenleme isteyemezler. Gerçek budur. Şimdi şer-i olayın tarihçesi şöyle başlar. 1881 İstanbul Antlaşması ve sonra Lozan Antlaşması’nın 42 ve 45. maddesine göre yapılmış olan bir takım düzenlemelerde her azınlık kendi örf ve adetine göre kendi aile ve miras hukuku düzenlenmektedir. Ne oluyor burada? Lozan Antlaşması’na göre bir ayağı İstanbul gayrimüslimleri olan Rumlar ve Yahudiler tek taraflı olarak bu haklarından feragat ediyor. Ama Yunanistan tarafındaki biz Türk Müslüman azınlığı bu hakkından feragat etmiyor. Dolayısıyla biz Lozan Antlaşması’na göre, şer-i hukuka göre aile ve miras hukukuyla öngörülen kanun hükümlerine göre, kamu düzeni düzeyinde bu olayları halletme durumunu yasaya veriyoruz. Şimdi dolayısıyla hiç kimse ama hiç kimse, kamu düzeni niteliğinde olan bu hususların aleyhinde bir takım paralel yöntemlere giremez. Yani şu anda Yunan Meclisi bu olayların aleyhine veya şeriatı veya şeriat hukukunu azınlıktan kaldırmak için bir kanun teklifinde dahi bulunsa, bu kanun teklifi dahi aile ve miras hukukunda şer-i hükümlerin uygulanmasının kaldırılmasına Anayasa’nın 28/1 maddesine ve bana göre de yeterli değildir.
YUNANİSTAN’DA ÇIKAN BÜTÜN MAHKEME KARARLARI AYNI DOĞRULTUDADIR
Evren Dede: Sizin davanızdaki ana konu vasiyet. Ve sizin davanız azınlıkta da ilk dava değil, azınlıkta daha önce benzer davalar oldu. Peki, bu davalarda ne tür sonuçlar çıktı?
– Ayhan Şakir: Bizim bu davamız Amerika’nın yeniden keşfedilmesi değil. Azınlık burada var olduğu sürece miras hususunda Yunanistan’da çıkan bütün mahkeme kararları aynı doğrultudadır. Mesela 1960 Arios Pagos (Yargıtay) olomelia (genel kurul) kararı var. Yunan vatandaşı Batı Trakya Müslüman Azınlığı şeklinde bir başlık altında onların aile ve miras hukukuna ilişkin olan düzenlemeler. Mesela en yenilerinden birini sana söyleyeyim. 1097/2007 sayı ve tarihli karar ve bir başka örnek de bizim karardan iki ay sonra çıkmış olan 2138/5-12-2013 sayı ve tarihli Yargıtay kararı bunlara örnektir.
Evren Dede: Peki vasiyet hakkında Yargıtay’ın verdiğini söylediğiniz diğer kararlar, bugünkü verdiği kararlar gibi mi? Vasiyet İslam dininde olmadığı için, dolayısıyla Müslümanlar bundan dolayı vasiyet yapamazlar. Böyle diyor Yargıtay değil mi?
– Ayhan Şakir: Aynen öyle. Ancak bu yanlış bir görüş. Şöyle diyorlar, İslam hukukunda vasiyetname vardır. Vasiyet, İslami vasiyetnamedir. İslami vasiyetname de neyi gösterir? Her Müslüman mümkün olan malvarlığının 1/3’ünü mirasçılarının haricinde üçüncü bir takım kişilere yardım amacıyla ve mirasçıların icazetiyle verebilir. Naçarlara, mazlumlara, yetimlere veyahut da vakıflara verebilir. Ama kendi miras soyunun içinde olanlara değil, dışındakilere verebilir. İslam hukukundaki İslami vasiyetname sadece ve sadece yardım mahiyetiyle yapılan bir vasiyetnamedir.
Evren Dede: Bu vasiyetnameler de tarih boyunca Batı Trakya’da hep müftülüklerde mi yapılıyor? Nasıl oluyor?
– Ayhan Şakir: İslami vasiyetname bir şekilde yapılır. Der ki, ben şu vakfa vakfediyorum veya bu yetim kişiye, anası babası yok, naçar halinde, ben buna vasiyet ediyorum.
BİR TAKIM ÇEVRELER AZINLIĞIN MÜKTESEP HAKLARINI YOK ETMEYE ÇALIŞIYOR!
Evren Dede: Ve müftülüklerde yapılır, doğru anladım değil mi?
– Ayhan Şakir: Evet doğrudur. Benim en çok söylemek istediğim nokta şudur. Az önce de söylediğim gibi, Amerika’nın yeniden keşfedilmesi gibi bir olay değil bu. Bu olay yıllardan beri, hatta Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından beri, 1960 yılında Yargıtay’ın genel kurul kararı var. Bütün Yunan mahkemeleri, bütün Yunan üst düzey mahkemeler, herkes azınlığın bu hukuki statüsüne göre kararlar veriyor. Ve kararlar aynı doğru çizgi içinde. Yani bu son çıkan karar, bizim almış olduğumuz karar, her şeyi baştan terse çevirmiyor veya tersten başa çevirmiyor. Şunu söylemek istiyorum. Gerek Atina gerek Lozan Antlaşması’nda elde edilen haklar azınlığın müktesep hakkıdır. Kazanılmış hakkıdır, feragat edilmeyen haklardır. Bunlar kamu düzenindendir ve hukuk hiyerarşisi içerisinde kanunun üzerinde, bir fikre göre ise anayasa düzeyindedir. Yani şu anda Yunan Meclisi’nde herhangi bir partinin verebileceği bir kanun teklifiyle dahi bu müktesep haklar geri alınamaz. Çünkü düzeyi daha yüksek bir düzeydir.
Şimdi ne oluyor? Bunu açıkça söylüyorum ve yazmanızı da talep ediyorum. Bir takım çevreler, isim vermiyorum, bu çevreler azınlığın ta ki Lozan Antlaşması, ondan bir önce 1913 Atina Antlaşması, daha ki ondan bir önce 1881 antlaşmalarına göre azınlığın bu müktesep haklarını yok etmeye çalışan çevrelerdir. Bunu lütfen yazın. Ve bu bir takım çevreler, bizim gibi bir takım şahsi davaları bahane ederek ve kullanarak bunları bir şekilde ortaya çıkarıyorlar. En üzücü nokta nedir biliyor musunuz? Azınlık mensubu kimi kişiler şahsi menfaatleri için bu çevrelere zemin hazırlıyor ve hatta azınlığın bu şekilde müktesep haklarına saldırılması için sebebiyet veren kişiler durumuna geliyorlar. Beni en çok üzen nokta budur.
Evren Dede: Azınlıktan olan bir birey vasiyet yaparken “hayır ben şer-i hakkım olanı istemiyorum, ben medeni hukuk üzerinden hakkımı istiyorum” derse ve medeni hukuku tercih ederse siz bir hukukçu olarak, hayır azınlık tamamen İslami hukuk üzerindedir, başka bir hukuk yoluna gidemez mi diyorsunuz?
– Ayhan Şakir: Şahıs olarak ifade edebileceğim görüşlerim başka. Ama bir hukukçu olarak şunu söylüyorum ve bu söyleyeceğim belki azınlığa da çok ağır gelebilir. Gerek aile gerekse miras hukukundaki kanunlar kamu düzenindendir. Kamu düzeninden olan bir takım hususlarda şahısların tercih hakkı yoktur. Çünkü bunlar kamu düzenindendir. Kişilerin tercih hakkı sadece ve sadece hukukta sözleşme ilişkilerinde (simvatikes sheseis) kişiler hukuk tercihi yapabilir.
Evren Dede: Peki bir hukukçu olarak siz bunu doğal mı buluyorsunuz? Yani siz bunun taraftarı mısınız? Mesela o zaman herkes zorla müftülükte mi evlensin?
– Ayhan Şakir: Bu sizin dediğiniz fantezi bir olaydır. Biz hukukçu olarak mevcut olan kanun maddelerini yorumlarız ve kanun maddelerine uyum sağlarız. Hukuk felsefesi yapmayız. Yani bu iyi midir, kötü müdür veya bir mahkeme kararı iyi midir, çirkin midir, ben bunu diyemem.
Evren Dede: Yunanistan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin insan hakları ihlali olan meselelerde kararlarına uymaya söz vermiş bir ülke. Mesela size göre herkesin müftülükte evlenmek zorunda kalması bir hukukçu olarak insan hakları ihlali değil mi hukuki olarak?
– Ayhan Şakir: 2013’te verilmiş 1862 numaralı bir Yargıtay kararı ve buna benzer olarak verilmiş olan onlarca karar diyor ki: Batı Trakya Müslüman Azınlığı’na öngörülen, gerek aile gerekse de miras hukukunda şer-i hukuklar, kesinlikle ama kesinlikle Yunan Anayasası’na ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı değildir. Gayet taze bir karar.
Evren Dede: O zaman azınlıktan insanlar ve hatta avukatlar kimi zaman müftünün vermiş olduğu kararlar yanlış deyip niye mahkemeye başvuruyorlar?
– Ayhan Şakir: Onu diyemezler, niye diyemezler? Çünkü hukukta dikeodosia (yetki, yargılama yetkisi) denen bir kelime var. Nedir dikeodosia? Mahkemeye verilmiş olan bir haktır. Müftülüğün vermiş olduğu bir mahkeme kararı var. Bu çıkmış olan mahkeme kararı ne yapar? Buradaki Asliye Hukuk Mahkemesi’ne (Protodikio’ya) gider. Denir ki, kardeşim ben müftülükten bir karar aldım, bu karara lütfen bir bakın normal midir, değil midir, bunu onaylayın. Oradaki hakim veya hakimler, anayasaya, Avrupa hukuku muhteviyatına göre bir şekilde bakarlar ve bunu onaylarlar.
ASIL DERGİNİZE KOYABİLECEĞİNİZ BİR MANŞETE KONU GELDİ! SON İKİ YILDAN BERİ…
Evren Dede: Birçok kez duyduğumuz var, mahkemeler müftülüklerin kimi kararlarını yanlış buluyor ve düzeltiyorlar…
– Ayhan Şakir: Hayır, işte orada asıl şu andaki bizim şahsi davamız değil, asıl sizin derginize koyabileceğiniz bir manşete konu geldi. Yıllardan beri, on yıllardan beri müftülüklerden verilmiş olan bir takım kararlar, örneğin eşler arasındaki nafaka davaları veya velayet davalarındaki kararlar, on yıllardan beri bir şekilde bunlar Yunan mahkemelerinden geçti. Son iki yıldan beri bu kararlar maalesef bir şekilde reddediliyor. Ben ona rağmen size şunu söylüyorum. Bu verilmiş olan kararların aleyhine çıkmış olan 2138/2013 Yargıtay kararı var. Ona rağmen diyor ki, kardeşim siz her ne kadar alt mahkemelerde ret etseniz de, müftülüğün yetkisi vardır şeklinde Yargıtay’dan çıkmış olan kararlar var. Yani Yargıtay bunu tartışmıyor. Şer-i hukuku gerek ailevi gerekse de miras hukukunda bunu kamu düzeninden kabul ediyor ve bunu uygulamaya devam ediyor.
Evren Dede: Yani ortaya şu çıkıyor. Bir, devletin kendi hukuk düzeni var bir de buna ilave…
– Ayhan Şakir: Hayır, kesinlikle ilave değil. Paralel hukuk olmaz. Bir devlet var, bu devletin iç hukukunda diğeri var.
AZINLIK HAKLARINDAN FERAGAT ETMEMİŞTİR
Evren Dede: Peki, bir azınlık bireyinin İslam hukuku dışında medeni hukuku seçme şansı yok mu?
– Ayhan Şakir: Lozan Antlaşması’na göre, aile ve miras hukukuna göre, azınlıklar bu hususları kendi örf ve adetlerine göre ayarlarlar. İstanbul Rumlar ve Yahudiler dediler ki biz Bizans hukukunu ve Tevrat’taki kanunları istemiyoruz, biz Yunan veya Türk medenî kanunu istiyoruz. Bizim azınlık tek taraflı olarak bu hakkından feragat etmedi. Dolayısıyla, eğer bizim bu kazanılmış müktesep haklarımızdan feragat etmemiz isteniyorsa bir şekilde tek çözümü var. O da sandık. Azınlığa, 80-90 yıl sonra sorulur. Siz de Yahudi ve Rumların feragat ettiği şekilde feragat etmek istiyor musunuz, Lozan’ın 42 ve 45. maddesinden feragat etmek istiyor musunuz? Hiç kimse, hiçbir parti, hiçbir entelektüel bunu tek taraflı diyemez. Hukuken şunun yapılması lazım. Bir sandık konur şehir meydanının ortasına ve köylere sonra azınlığa açık ve seçik olarak şu denir: Siz şeriattan vazgeçiyor musunuz, geçmiyor musunuz? Geçiyoruz dendiği andan itibaren Lozan delinir. Azınlık feragat etmemiştir. Bütün bu hak ve hukukundan feragat etmesi için azınlıktan icazet alınması lazım.
Evren Dede: İslam hukukunun bazı kısımları bugün uyguladığımız modern hukuka göre baktığımız zaman size göre bir hukukçu olarak, insan haklarına aykırıdır diye düşünüyor musunuz?
– Ayhan Şakir: Hukukçu olarak ben hukuk maddelerini uygularım. Eğer benim elimde şu anda 2013’te çıkmış olan bir Yargıtay kararı var ise ve bu karar diyorsa, kardeşim buradaki şer-i hukuk Yunan anayasasına aykırı değildir, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı değildir dediği andan itibaren ben buna uymak zorundayım.
AZINLIĞIN SİNİR UÇLARIYLA BİRİLERİ UĞRAŞIYOR
Evren Dede: Ama Yargıtay’ın da bir üst makamı var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM). Yargıtay’ın verdiği kimi kararları daha sonra AİHM’nin yanlış bulduğunu ve Yunanistan’ı mahkum ettiğini biliyoruz. Sizce AİHM de İslam Hukuku’nun Batı Trakya’da uygulanan bölümlerine Yargıtay gibi mi bakıyor?
– Ayhan Şakir: AİHM olaylara Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden (AİHS) bakar. Zaten AİHM’nin yaptırım gücü yok. Bunu derneklerimizin kararlarında da gördük. Mesela İskeçe Türk Birliği ile ilgili çıkmış olan bir takım kararlar var. Bana göre yaptırım gücü olmayan AİHM, Yargıtay’ın bir üst mahkemesi değildir. Ayrıca Yargıtayın şer-i hukukun uygulanmasının AİHS’ne aykırı olmadığına dair kesin kararları var. Yargıtay diyor ki mesela, şer-i hukukun uygulanması AİHS’nin adil yargılama ilkesine aykırı değildir. AİHM bir vasiyetnamede onu yapmadın, bunu yapmadın, insan haklarına aykırıdır diyebilir. Tamam ama bütün devletlerin iç hukuklarında mirasa ilişkin bir takım kısıtlamaları var. O kısıtlamalardan bir tanesiyle ilgili kanun şunu diyor: Sen mirasçını vasiyetname ile tamamen reddedemezsin. Örneğin iki kardeşiz ve bir vasiyetname çıkıyor ve diyor ki ben bütün mallarımı tek bu çocuğuma veriyorum. Peki diğer çocuğunun hakkı ne? Yüzde elli. Onun da işte bir mahfuz hissesi var. Yunan devletinden çıkan yasa sen bunun yüzde 25’ini mutlaka öbür mirasçına bırakmak zorundasın diyor. Vasiyetnameye bir sınırlama konmuş. Şimdi ben ne yapacağım yani? AİHM’ye mi başvuracağım bana bir sınırlama gelmiş diye.
Biz azınlığın müktesep haklarına yapılan saldırıları her zaman gördük. Demek istediğim, azınlığın sinir uçlarıyla birileri uğraşıyor, birileri sebebiyet veriyor ve birileri konu açıyor.
Evren Dede: Demokrasilerde herkes siyah bir şapka takacak diye bir zorlama konamaz. Dolayısıyla herkes müftülükte evlenecek de denemez. Ancak üçtür soruyorum, siz de hep aynı şeyi söylüyorsunuz, sizin dediğiniz “herkes şapka takacaktır” gibi bir şey. Batı Trakya’da Müslümansın, o zaman hepiniz şapka takacaksınız gibi bir zorlama olmuyor mu?
– Ayhan Şakir: Tamam da ben de şunu söyleyeyim. Herkes ENFIA (getirilen ek vergi) ödeyecek diye bir kanun çıkıyor ve herkes ENFIA’sını ödüyor, bu zorlama değil mi? Çıkmış olan bir takım yasalar vardır ve yasalar uygulanır. Eğer yasalar bir şekilde uymazsa, değiştirilir.
AZINLIĞIN İSLAM AİLE VE MİRAS HUKUKU DIŞINDA TERCİH HAKKI YOKTUR
Evren Dede: Siz ısrarla uygulanmasından kimse kaçamaz diyorsunuz, o zaman size şunu sorayım. Benim bildiğim evlenmek isteyene burada iki seçenek sunuyor Yunanistan. İsteyen belediyede evleniyor, isteyen müftlükte evleniyor. Size göre hukukçu gözüyle belediyelerde yapılan evliliklerin tamamı evlilik değil mi?
– Ayhan Şakir: Sormuş olduğun soru gayet güzel, hukuki olarak madem ki müftülüğün yargı yetkileri dediğimiz maddeleri 1991 yasasından çıkıyor ve kamu düzeninden ise, gerek aile gerekse diğer hususlarda bana göre hukuken tercih hakkı yok.
Evren Dede: Size hayatınız boyunca “İslam aile ve miras hukukuyla ilgili şu konuda ben mağdur oldum, beni medeni hukukta savunun” diye kimse gelmedi, öyle mi?
– Ayhan Şakir: Tabiî ki geldi, medeni hukukun tarafını da tuttuğum oldu. Ama şöyle bir olay var, yüksek hakimlere olay geldiği andan itibaren her zaman için davayı kaybettik.
Evren Dede: O zaman bütün avukatlar kaybedeceklerini bile bile giriyor bu işe…
– Ayhan Şakir: Herkesin kendine göre bir inancı vardır. Diyor ki kardeşim ben bunu kazanırım, alıyor davayı. İhtimaller gibi ince dengeler var. Ben fikir ifade edemem bu hususta. İngiltere’ye bakınız. İngiltere’de İngiliz vatandaşı Müslümanlar arasındaki aile hukukuyla ilgili olarak kurulmuş şer-i mahkemeler var. Yani bir İngiliz toplumunu düşünün, diyeceğiz ki çok Avrupalı, çok ileride bir yerlerde. Neden böyle bir mahkeme kurmaya karar vermiş? O kadar kötü olsa, o kadar çirkin olsa İngilizler buna müsaade etmez. Bir tarafta miras diyorsunuz, eşitsizlik diyorsunuz ama aile hukukunda velayetle ilgili olan…
Evren Dede: Evet ama İngiltere’deki mahkemeler sadece evlilikle ilgili galiba, onun dışında başka bir işlevi yok.
– Ayhan Şakir: Tamam ama önemli değil. Adamlar kendi örf ve adetlerine göre ve İngilizler hiç kimseyle ne Lozan antlaşmaları var, ne Atina antlaşmaları var, hiçbir yükümlülüğü olmamasına rağmen adamlar böyle bir mahkeme kurma ihtiyacını duyuyor. Hiçbir yükümlülükleri olmamalarına rağmen böyle bir mahkeme kuruyorlar. Bir Yunanistan düşünün, Atina ve Lozan antlaşmalarına imzasını atmış ve bir fikre göre kanun üzeri, bir diğer görüşe göre de anayasa kuvvetinde olan bir takım uluslararası anlaşmalara göre olan bir takım hukuk düzenin bozulmasını bir takım insanlar istiyor.
AVRUPA’DA OLDUĞU GİBİ YUNANİSTAN’DA DA ANAYASA MAHKEMESİ TEŞKİL EDİLMELİ
Evren Dede: Peki, son olarak ne söylemek istersiniz?
– Ayhan Şakir: Toplumda bir takım haklı veya haksız görüşler olabilir. Gruplar, toplumdaki bir takım kişiler, bir takım kanunların doğru veya yanlış olduğunu da iddia edebilirler. Bunun içinde siyasi partiler de olabilir, toplumlar da olabilir, dernekler de olabilir. Bunun, kanunların ve hukuk sisteminin ne şekilde uygulandığına dair en güzel görülebilecek olan bir makam, tüm Avrupa’da olduğu gibi Yunanistan’da da bir anayasa mahkemesinin teşkil edilmesi gerekmektedir bana göre. Anayasa mahkemesi o kadar güçlü bir mahkemedir ki, siyasilerin ve grupların menfaatine göre hareket etmeyen bir mahkemedir. Eğer bakarsınız, Google’da araştırırsanız görürsünüz ki Yunanistan’da cunta zamanında Papadopulos Anayasa Mahkemesi’ni kurmuştur ve bu Anayasa Mahkemesi’ne kendi adamları olan subay hakimleri de koymuştur. Fakat o kadar ciddidir ki bu Anayasa Mahkemesi, aynı cunta yönetimi bu Anayasa Mahkemesi’ni ilga etmek zorunda kalmıştır. O yüzden bana göre, Yunanistan’da acilen bir anayasa mahkemesinin kurulması mutlaka gerekmektedir. Bunun için bütün Yunanistan’daki hukuk barolarının bir mücadele içine girmeleri gerekiyor.
Röportaj Evren Dede, AZINLIKÇA Dergisi, Sayı 82, Kasım 2014
Azınlıkça'yı Google Haberlerde takip et
Azınlıkça'yı Facebook'ta takip et
Azınlıkça'yı Twitter'da takip et