Neşe Özgen: Mülteci deposu olarak kullanılması için Yunanistan’ı ve Türkiye’yi zorlamaya başladılar - Azınlıkça
Yunanistan Batı Trakya Haber

Neşe Özgen: Mülteci deposu olarak kullanılması için Yunanistan’ı ve Türkiye’yi zorlamaya başladılar

nese ozgen 37

Foto Neşe Özgen /Hediye Levent VOA

Yunanistan’da Selanik Makedonya Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak bulunan Sosyolog Prof. Neşe Özgen mültecilerin yaşadıkları sorunları ve Avrupa’yı etkileyen mülteci krizini Amerika’nın Sesi’nden Hediye Levent’e değerlendirdi.

2011 yılında Arap Ayaklanması’nın başlamasıyla birlikte son yüzyılın en büyük göç hareketlerinden biri de başlamış oldu. Milyonlarca insan ya kendi ülkelerinin içinde yer değiştirdi ya da yasal/yasadışı yollarla başka ülkelere göç etti. Hala devam eden bu göç hareketine birçok ülke hazırlıksız yakalandı. Yıllar içinde bir taraftan denizlerdeki ve kimsesizler mezarlıklarındaki isimsiz cesetler çoğalırken diğer taraftan Türkiye dahil birçok ülkede göçmenlere yönelik nefret söylemleri keskinleşerek arttı.

“Yunanistan” ve Türkiye dahil birçok ülke göçmen/mülteci sorununu çözmeye ve en azından bir kısmını geldikleri ülkelere geri göndermeye çalışıyor.

Bir süredir Yunanistan’da Makedonya Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak bulunan Sosyolog Prof. Neşe Özgen, göçün iki önemli durağı olan Türkiye’de ve Yunanistan’da konuyu yakından inceleyen isimlerden biri.

Uzun yıllardır sınır ve göç konularında çalışmalar yapan Prof. Dr. Özgen, etkileri uzun yıllara yayılacak olan mülteci sorununu Amerika’nın Sesi’ne değerlendirdi.

Özgen, yaşanan göç hareketinin hem göçmenler hem de ev sahibi ülkeler açısından çok boyutlu etkileri ve sonuçları olduğuna vurgu yaparak, sürecin dikkatli yönetilmemesi halinde ciddi sonuçlar doğurabileceğini söyledi.

Suriye başta olmak üzere ayaklanma yaşanan ülkelerden başlayan yoğun göç hareketi göç, göçmen, mülteci gibi kavramlara yönelik tanımları da işlevsiz hale getirdi. Yine en fazla göçmen barındıran ülkelerden biri olan Türkiye’de Suriyelilerin büyük kısmı mülteci statüsünde değil. Bu durum göçmenlerin bulundukları ülkelerdeki haklarını ve statülerini de doğrudan etkiliyor.

Prof. Özgen, “mülteci kimdir, kaçak kimdir, göçmen kime denir?” karmaşasının olduğunu belirterek, “Mülteci kavramı resmi olarak kendi ülkesinden hayati tehlike nedeniyle illegal yollardan çıkmak zorunda kalmış, geldiği ülkeden de sığınma talep etmiş olan insanı tanımlar. Ancak sığınma şartları oldukça değişken. 1990’lardaki şartlar ile 2016’daki şartlar aynı değil” dedi.

“Mülteci merhameti hak edecek kadar masum olmalı”

Arap Ayaklanması ve özellikle Suriye kriziyle başlayan büyük göç dalgaları göçmenlik ve mültecilikle ilgili uygulamaların sınırlarını da belirsiz hale getirdi. Yani artık mülteci olmak için kavramsal tanımlardaki şartların olması yetmiyor ya da bu şartlarda olmayanlar da mülteci statüsü alabiliyor.

Prof. Özgen, “Mültecilik statüsü alabilmek için 3 kategoriden birine dahil olmanız gerekiyor. İlk kategori, masumiyet. Ölüm tehdidi altında, çok masum ve mümkünse çok ölü olacaksınız ki bu kategoriye girmeyi, merhameti hak edesiniz. Mesela Ezidiler gibi uluslararası boyutta kabul görecek bir mazlum kategorisinden olmalısınız. Ancak mümkün olduğunca acılı ve masum olmanızın yanı sıra bulunduğunuz ülkede her yasal uygulamayı yerel vatandaştan daha iyi takip etmek için uyuma ve itaate de uygun olmalısınız” dedi.

Mülteci politikalarına dair eleştirilen noktalardan biri de göçmenlere eğitim ve iş niteliği kriterlerine göre seçilerek mültecilik statüsü verilmesi.

Prof. Özgen, mülteciliğin STK’lardan krizin yönetim şekline kadar çok boyutlu bir iş koluna dönüşmeye başladığını belirterek, “Gelen mültecinin niteliğine göre ayrılması, seçilerek alınması, yüksek nitelikli olup düşük maaşla çalışmaya uyumlu olması. Eğer mülteci kendi ülkesinden bir miktar nakit veya yatırım çıkarabilirse o zaman çok daha makbul oluyor” diye konuştu.

İkinci kategoriye göre, uluslararası terör listelerinde olmamak gerekiyor ancak Suriye ve Irak’ta IŞİD dahil çeşitli örgütler bünyesinde savaşıp kendi ülkesine dönen veya Türkiye ve Avrupa ülkelerine giden çok sayıda militan olduğu da biliniyor. Bu durumun göçmen yoğunluğu nedeniyle kontrolünün zor olduğu belirtiliyor.

Prof. Özgen’e göre, “her ne kadar terör listelerinde adı olanlar mülteci statüsü alamasalar da bu şahısların ailelerine yönelik uygulamalar esnek. Bu nedenle, IŞİD mensuplarının aileleri de mülteci olarak kabul edilebiliyor. Üçüncü kategori ise makbul mültecilerden olmak. Yani mülteci statüsü almak için dahil olunması gereken kategorilerin yanı sıra mülteciler arasında da bir hiyerarşi kategorisi var. Mesela Afgan ve İranlı olanlar şimdi makbul mülteciler arasında sayılmıyorlar.”

“Mültecilik bir rehinelik statüsüdür”

Mülteciliği “her zaman bir rehinelik statüsü” şeklinde tanımlayan Prof. Özgen, “Yeterince masumsanız ve merhameti hak edecek bir kategorideyseniz rehinelik düzeyinin getirilerini en yüksek seviyede alıyorsunuz. Ancak genelde göçmenlerin kendilerini ifade etmesine, kendilerini geliştirmelerine çok fazla fırsat verilmez. Yaptığınız hatalar bulunduğunuz ülkenin vatandaşına göre daha belirgindir ve sürekli önünüze çıkabilir” dedi.

İzolasyon-gettolaşma-radikalleşme kısırdöngüsü

Prof. Özgen ABD ve Avrupa’daki bombalı saldırıları düzenleyenler arasında bu ülkelerdeki göçmen ailelerin çocukları da olduğunu hatırlatarak, “Avrupa ülkelerinden IŞİD’e katılan çok sayıda insan var. Herhangi bir Avrupa ülkesinden IŞİD’e katılanlardan o ülkelerin istihbaratlarının haberi yok muydu? Tabi ki vardı ancak mültecilere-göçmenlere yönelik bir izolasyon alanı oluşturup görmezden gelme politikası yürüttüler. Gettolaşma ile kendilerinin içerde kontrol altında tutabilecekleri bir katil cenneti yarattılar” dedi.

Prof. Özgen, göçmenlere yönelik izolasyonun gettolaşmaya, gettolaşmanın radikalleşmeye, radikalleşmenin anti-islamcılık gibi korkulara ve bu korkuların yeni bir izolasyona sebep olduğu bir kısır döngüye sebep olduğunu söyledi.

Ancak bu durumun tek sorumlusunun göçmenlerin bulunduğu ülkelerin değil Türkiye dahil göçmen veren bölgenin de sorumlu olduğuna dikkat çeken Prof. Özgen, “Bizim kendimizi de konuşmamız lazım. İslamofobiyi ne besliyor? Mesela Kafkasya’da çok uzun bir süredir IŞİD çetelerinin örgütlenmesi var. Radikalizmi besleyen sosyokültürel ve dini motifli damarlar var” dedi.

“Yeni toplama kamplarını meşrulaştırmaya çalışıyorlar”

Göçmen akınının ve mülteci sayılarının ülkeler açısından baş edilemeyecek kadar yüksek olduğunu kaydeden Prof. Özgen, mültecilere yönelik kadın destek politikaları, eşitlikçi veya demokratik politikaların sonlandırılması yönünde bir eğilim olduğunu söyledi.

Göçmenlerin entegrasyonu için elzem olan bu politikalar aynı zamanda gettolaşma ve radikalleşmenin önündeki bariyerlerden.

Ancak Prof. Özgen, Avrupa ülkelerinde “bu politikalar ve çalışmalar sadece bütçe harcıyor” şeklinde bir düşüncenin gelişmeye başladığını belirterek şunları söyledi;

“Şimdi, Avrupa ülkeleri adaların, kullanılmayan uç limanların veya ülkelerin iç bölgelerindeki bazı yerlerin mülteci deposu olarak kullanılması için Yunanistan’ı ve Türkiye’yi anlaşmaya zorlamaya başladılar. Yeni toplama, konsantrasyon kamplarını meşrulaştıracaklar. Bu, iktidarların işine gelir. Mültecilerin sokakta dolaşması istenen bir şey değil. Mültecilerin doğrusuyla yanlışı ile kendi kültürlerini taşımaya başladığına dair alt metni olan algı oluşmaya başladı.”

Mültecinin hakkı-devletin görevi

Mültecilere ilişkin bir başka tartışma konusu ise, ‘mülteci hakkı nerede biter ve devlet görevi nerede başlar?’ sorusuyla ortaya çıkıyor.

Mesela, göçmenlerin yoğun olduğu ülkelerde çeşitli ülkelerin finanse ettiği ve bazıları radikal uzantılı olan okullar bulunuyor. Bir mülteci kendi çocuğunu hangi okula göndereceğine karar verme hakkına sahip olmalı mı yoksa bu karar, devlet gözetiminde mi alınmalı?

Prof. Özgen, bu soruyu şöyle yanıtladı:

“Mülteciler en çok istismara uğrayan gruplardan biridir. İstismar etmeyi de çok çabuk öğrenirler. Eğer devlet olarak demokrasi destekleme alanlarından elinizi çekerseniz o boşluğu dolduracak yapılar ortaya çıkar. Mülteciye barınak sağlamak yetmez. Eğitim ve sağlık hizmetinin de sağlanması gerekiyor. Eğer sağlanmazsa sistem dışı alternatiflere itersiniz. Bizim çocuklarımızla beraber okumak zorundalar. Karma okullar kurmak zorundayız. Zaten ayrı okullar zihinlerdeki sınırları da yükseltir.”

Kaynak: ‘Mülteciler İçin Toplama Kamplarını Meşrulaştırmaya Çalışıyorlar’

 

”Google

Azınlıkça'yı Google Haberlerde takip et

Azınlıkça'yı Facebook'ta takip et

Azınlıkça'yı Twitter'da takip et