Bebeklerin ağlamasına kayıtsız kalmak neden zor? - Azınlıkça
Yaşam

Bebeklerin ağlamasına kayıtsız kalmak neden zor?

Bebeklerin ağlamasına kayıtsız kalmak neden zor?

Bebek ağlaması insandaki duyguları harekete geçirirken kimi zaman ise meşakkatli bir hâl alabiliyor.

2012’de Air Asia havayolu şirketinin, uçaklarında çocukların alınmayacağı ”sessiz bölümler” yaratacağı haberi gündeme gelmişti.

Öte yandan Warwick Üniversitesi’nde yapılan araştırmada İngiltere, Kanada, İtalya ve Hollanda’da doğan bebeklerin daha çok ağladığı sonucu dikkat çekiyor.

Bütün bu bilgilerin dışında, hiç ağlayan bir bebekle aynı uçakta ya da otobüste bulundunuz mu?

Bir diğer soruyla, ardı kesilmeyen bu feryadı merak etmeden ne kadar süre dayanabilirsiniz?

Bilim Fili’nden Gürkan Akçay’ın yazısında, “bebek ağlamalarına kayıtsız kalmanın neden zor olduğu” irdeleniyor.

Yazıda, yeni doğmuş bebeklerin doğumdan sonra ağladıkları ancak 2-3 aylık olana kadar göz yaşı üretmediklerinden yola çıkarak ağlama ile gözyaşı ayrımının yapılması gerektiğinden bahsediliyor.

“Bu ilk ağlamalar, yaşamımızın ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkardığımız kültürel ya da öğrenilmiş ‘duygusal ağlamalardan’ ayrılan evrimsel kökenlere sahiptir” diyen Akçay, yapılan pek çok araştırmada, ağlamanın yetişkinlerin beyinlerinde dikkat ve empati için önemli olan bölgelerde özel bir aktifleşmeye sebep olduğunu gösterdiğini kaydediyor ve ekliyor:

“Bu durum da ağlamaların, bakıcıların dikkatini çekme ve güven, konfor, ilgi ve yiyecek sağlanması noktasında oldukça etkili bir yöntem olmasına sebep oluyor.”

“Bizler, ağlamayı diğer seslerden ayırabilirken, ona sebep olan koşula dair bir bilgi yoksa ağlamanın arkasındaki özgün motivasyonu belirlemekte oldukça kötüyüzdür” diyen yazar, sözlerine şöyle devam ediyor:

“Belki de acılı ulumalar, açlık sancıları ve yalnızlık homurdanmaları arasındaki akustik farklılıklar o kadar belirgin değildir. Temsil edilen şey ise sıkıntının düzeyidir. Aciliyet arttıkça ve dolayısıyla da ses yüksekliği ve gürültü maksimum seviyeye çıktığında, ağlamalar arasındaki duraksama süresi düşer. Dahası, ses dalgasının enerjisinin artması hem yetişkinin işitmesinin en hassas olduğu aralığı yakalaması hem de sesin etrafta daha yavaş bir şekilde yok olmasına sebep olabilecek durumu ortaya çıkarır. Kültürler arasında, bizler, söz konusu sıkıntıyı doğru şekilde takip edebilmek için bu aynı akustiği kullanırız ve bu durum da cevaplarımızın aciliyetini etkiler.

Kayıtsız kalmayı ortadan kaldıran şey ise öngörülemezliktir. Çalışmalar, bebeklerin gerçekten sıkıntılı olduklarında, ağlamalarının öngörülebilir, tona uygun kaliteden sapmaya başladığını gösteriyor. Bu seslerin, türbülans ya da “dalgalılık” olarak bilinen kaos şeklinde olması yani sesin rastgele frekanslarda enerjisinin olması ve düzensiz bir kalitesinin olması, bifonasyon yani sesin iki yüksekliğinin olması ya da ağlamalar sırasında sesin yüksekliğindeki aşırı değişmeler gibi bu vokal özellikler sınıra çekilen bir sesi temsil eder.

Bu vokal düzen, ses kaynağının daha hızlı ve daha tutarlı bir şekilde saptanmasını mümkün kılarak ve tehlikenin boyutu hakkında bilgi veren beyin bölgelerini uyararak diğer sinyallerden ayrılır. Ayrıca, bu öngörülemezliğin, ağlama seslerine alışmayı ya da kayıtsız kalmayı zorlaştırdığını söyleyebiliyoruz. Düşünün, hangisinde uyumak daha kolaydır: Tonal bir ağlama mı yoksa kaotik bir ağlama mı? Bu yüzden, bir bebek ciddi bir tehlike veya sıkıntı içerisindeyse, sesinin duyulmasını sağlamak için her şeyi yapacaktır.

Dolayısıyla, bir sonraki sefere yardım çağrısı yapan bu “tatlı” ağlamalardan birini duyduğunuzda, beyninizi nasıl delip geçtiğine ve rahatsızlığınızın evrim aracılığıyla sizinle nasıl derin bir bağlantı kurduğuna dair daha fazla kavrayış geliştirebileceksiniz.”

”Google

Azınlıkça'yı Google Haberlerde takip et

Azınlıkça'yı Facebook'ta takip et

Azınlıkça'yı Twitter'da takip et