Telefonsuz kalma korkusu nedir? - Azınlıkça
Yaşam

Telefonsuz kalma korkusu nedir?

Telefonsuz kalma korkusu nedir?

Nomofobi nedir? Nomofobi tedavisi nasıldır? Nomofobiyle ilgili merak edilenleri Prof. Dr. Nevzat Tarhan değerlendirdi…

Teknoloji çağının hastalığı olarak bilinen nomofobi, dünyada giderek yaygınlaşmaya devam ediyor. Telefonsuz kalma korkusu ya da cep telefonunda online olamama kaygısı anlamına gelen hastalıktan kurtulmanın yollarını ve anne-babaların yapması gerekenleri Prof. Dr. Nevzat Tarhan yanıtladı.

Dünya çapında günbegün yaygınlaşan ve son zamanlarda meydana gelen intiharların tetikleyici unsurlarından biri olarak gösterilen nomofobi konusunu masaya yatırdık.

Özellikle gençler arasında yaygın olan ve “telefonsuz kalma korkusu ya da cep telefonunda online olamama kaygısı” olarak açıklanan nomofobiyi ve insanlar üzerindeki etkisini Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile konuştuk.

TM Dijital Haber Merkezi’nin sorularını yanıtlayan Tarhan, nomobofisi olan kişilerin telefonda ya da internette online olamama korkusu bulunduğunu ve bağlantısız kaldıklarına kendilerini kötü hissettiklerini anlatarak, “Nomofobisi olan kişi interneti yaşamının bir parçası hâline getirdiği için kapsam dışı kalma korkusu yaşar. İnternetin olmamasına tahammül edemez ve hemen sinirlenir. Mesela gittiği yerde internet yoksa bu yüzden tartışma yaşar. Kişi internetsiz bir yerde oturamıyorsa ve burada kendini kötü hissediyorsa, nomofobi başlamış demektir.” diye konuştu.

Modern çağın hastalığına “anksiyete” diyorduk, şimdide teknoloji çağının hastalığına da “nomofobi” diyoruz. İnsan bu hastalıktan nasıl kurtulabilir ve bunun etkileri nelerdir?
Teknoloji insanların, günlük yaşantılarının bir parçası oldu. Nasıl elbise bir ihtiyaçsa artık cep telefonda bir ihtiyaçtır. Böyle bir ortamda teknoloji yaygın kullanılıyor. Yaygın kullanılan bir şeyin; kötüye kullanımı da vardır. Bazıları aşırı, bazıları zararlı ve tehlikeli kullanır. Dijital dünyayla dengeli temas kurulduğunda hayat kolaylaşır. Amacına yönelik kullanıyorsa, hızlı yol alırsın. Nomofobisi olan kişilerin telefonda ya da internette online olamama korkusu vardır. Bağlantısız kaldığında kendini kötü hisseder. Nomofobisi olan kişi interneti yaşamının bir parçası hâline getirdiği için kapsam dışı kalma korkusu yaşar. İnternetin olmamasına tahammül edemez ve hemen sinirleniyor. Mesela gittiği yerde internet yoksa bu yüzden tartışma yaşar. Kişi internetsiz bir yerde oturamıyorsa ve burada kendini kötü hissediyorsa, nomofobi başlamış demektir.

Yaygın kullanımda bağımlı oluyor muyuz, olmuyor muyuz diye anne ve baba, çocuğunu gözlemleyebilir, bireyler kendilerini gözlemleyebilir. Bunların bazı belirtileri vardır. Aşırı zihinsel bir uğraş varsa, bağımlılık başlamış demektir. Mesela devamlı telefon var mı düşüncesi aşırı zihinsel uğraşın bir belirtisidir.

Bugün telefonu 2 saat kullanacağım deyip 3-4 kullanıyorsan ve giderek kullanma tozunu artırıyorsan, bu da bir belirtidir. Bir diğer belirti ise yoksunluktur. Kişi mahrum olduğu zaman krize girer, kavga eder ve kaçınma davranışı dediğimiz yani onun olmadığı yerlere gitmezse, yine bağımlılık başlamış demektir. İnsanlar, cep telefonunun bir amaç mı yoksa araç mı olduğunu belirlemeleri gerekir. Cep telefonu nesnedir. İnsan bunu özne hâline getiriyor ve kendini ona göre planlıyorsa, tedavi olması gerekir.

Hayatın İçindeki Duyguları Yönetemez

Anne ve babalar çocuklarını oyalamak için ellerine telefonu veriyorlar. Çocukların yeni oyuncağı akıllı telefonlar oldu. Telefona ve internete alışmış çocuklar ileriki dönemlerinde nomofobiye yakalanır mı? Ailelere ne gibi önerilerde bulunabilirsiniz?

Ebeveynlerin 0-6 yaş öncesi çocukla, ergenlik dönemini ayrı görmesi gerekir. 0-6 yaş grubundaki çocuklara anne ve baba gözetimi olmadan ellerine telefon vermek çok sakıncalıdır. Çünkü çocuk telefonu bilinçli olarak kullanamaz. Soyut düşünme, kavramsal düşüncesi gelişmemiştir. Bu yüzden olayları sembolize edemez. Çocuklar somut ve soyutu karıştırır, tehditleri normal kabul edebilir veya korkabilir. Anne ve babanın gözetimi olursa; çocuklarının dilinden yanlışları neden-sonuç ilişkisinde anlatabilir.

Çocuklardan büyük insan davranışı beklemeyeceğiz ama onlarla büyük insan gibi konuşacağız. 6 yaş sonrası dönemde çocuğa özgürlük alanları bırakmak gerekiyor. Mesela çocuk okuldan geldikten sonra iki saat onun serbest zamanı olmalı. O iki saatten sonrada belli bir saate kadar derslerini çalışmalı. Anne ve baba ilk önce çocuklarıyla sözleşme yapmalıdır. Bu sözleşmeye her iki tarafta uymalı. Disiplin ve nasihat kar gibidir, devamlı yağarsa tutar. Bazı anne ve babalar sabah çocuklarını öper, kızdıktan sonra “ben seni niye doğurdum” der. Çocukta böyle bir ortamda neyin doğru, neyin yanlış olduğunu öğrenemez. Bunları öğrenemediği zamanda hayatın içindeki duygular hakkında karar veremez. Duygularını yönetemez. Nerede duracağını bilmeyen gelgitli kişilikler ortaya çıkar. Bu kişilerde de daha sonra internet tuzaklarına düşmektedir.

İnsan Amacına Göre Kendini Yönetebilir

Sağlıklı sosyal medya kullanımız sizce nasıl olmalıdır? İnsanlar internette bir günde ne kadar vakit ayırmalı?
Amaca yönelik kullanımlar ne kadar ona bakmak gerekiyor. Amaca yönelik kullanım yoksa bu zaman kaynağının kötüye kullanılmasıdır. Böyle durumlarda kişi zaman ve enerjisini boşa harcıyordur. Aristo bir gün yolda yürürken öğrencilerinin taş oynadığını görmüş ve kızmış, onlarda, “üstadım niye kızıyorsunuz, biz küçük oynuyoruz” demiş, Aristo’da “ben neye oynadığınıza değil, zaman harcadığınıza” kızıyorum demiş. Aristo, onlara gerçekten bir zaman dersi vermiş. Gençler zamanın değerini bilirlerse, kendilerini yönetmeyi öğrenebilirler. Kendini yönetebilen bir insan, başkalarını da yönetebilir. Ergenlik dönemindeki gençler için hafta 21 saat diyoruz. Bu da günlük 2-3 saate denk geliyor. Bu saati aşan çocuklar, bağımlılığa doğru gidebilir. Sosyal medya bir araçtır ve insan kendini yönetebilir. İnterneti amacına yönelik kullanmak gerekir.

Kategorik Düşünme Öğrenilebilir

Modern dünyada hepimiz bir yerden bir yere yetişmeye çalışıyoruz. Anın bu hızlı akışında zaman yönetimi önemli bir rol oynuyor. Zaman yönetimini konusunda nasıl tüyolar verebilirsiniz?

Zaman yönetiminin iki piramidi var. Birincisi dikkat diğeri ise zamandır. İnsan, iki piramidi kullanabildiği zaman, duygusal, sosyal, psikolojik ve para sermayesini yönetebilir. Her iki piramit içinde önem ve öncelik sıralamasının yapılması gerekiyor. Mesela bir anne olarak en öncelikli konunuz çocuğunuzun tehlikeli şeyler yapmasını engellemekse beyniniz ona göre çalışır. Anne çok derin bir uykudayken bile çocuğunun ağlama sesiyle uyanır. Çünkü beyni öncelikli konu olarak bunu kodlamıştır. Bireylerin öncelikli konularını, önem sırasına göre planlaması gerekir. Piramidi böyle sıralarsanız, beyninizi kodlamış olursunuz. Farkında olmadan beynimiz en öncelikli konumuza daha çok vakit harcar. Buna stratejik düşünmede deniliyor. Stratejik düşünmede kişi, bir amaç belirler ve amaca yönelik sıralama yapar. Kategorik düşünmek, öğrenilen bir şeydir. İlk önce bunu niyetleneceksiniz.

Son zamanlarda sosyal medya detoxları çok gündemde. Bir psikiyatrist olarak bunlar kalıcı yarar sağlar mı?
Kişi bunu başarabiliyorsa çok faydalı, tavsiye edilir. Bu tıpkı obez olan bir insanın diyet yapmasına benzer. Obez birisi diyet yapar, iki kilosunu verir. Burada da beynin ödül sistemi obez oluyor ve doymuyor. Bağımlılık için beynin ödül yetmezliği sendromu deniliyor. Kişi ödüle doymuyor ve doymaya da doymuyor. Ödül yetmezliği sendromu, beynin dopamin salgısını kontrol edemediği bir hastalıktır. Mesela depresyonda daha çok serotonin hormonu, bağımlılıkta ise dopamin salgısı ön plandadır. Dopamin haz ve ödül hormonudur. İki özelliği vardır; bunlarından bir tanesi odaklanma ve bağlanma sağlamasıdır. Kişi nesneye körü körüne bağlanır. İkincisi de sarhoşluk etkisidir. Dopamin insana sınırsız ve sorunsuz hissettirir. Bu yüzden kişi bunun devam etmesini ister. Fakat bu sürdürülebilir bir şey değildir çünkü beyin bir müddet sonra tükenmektedir. Kişi bir hafta detox yaparak bırakıyorsa, bu kişiyi alkışlamak lazım.

Depresyon Kişinin Yaşam Enerjisini Azaltır

Sosyal medya toplum içerisinde insanları yalnızlığa doğru itiyor. İnsanlar toplum içerisinde kendini yalnız hissetmekten şikâyetçi. Bu durum ileride sosyal medya yalnızlığı için bir yapı kurdurtur mu?

Bütün dünyada bu konuyla ilgili bir çalışma var. Manchester Üniversitesi’nin yaptığı çalışmalara göre 16-25 yaş arasındaki dijital bağımlı gençler, kalabalık içerisinde yalnızlar. Psikolojik ve izolasyonların olması gençleri bu yalnızlığa itiyor. Bu gençlerde davranış değişiklikleri başlıyor. Hem okuma hem satın alma hem yaşam alışkanlıkları değişiyor mesela öz bakımlarını ihmal ediyorlar. Sıcak yemek yemiyorlar, dini milli ve ideolojik aidetleri zayıf bir küresel nesil var. Bu bir global sorundur. Dijital yalnızlık ve onun sonucunda ortada çıkan dijital bağımlılık ve yalnızlık çağın vebası gibi. Finlandiya’da yaşayan bir arkadaşımız, “burada yalnızlık bakanlığı kurulmak üzere” dedi. Kuzey Avrupa’da ileri yaş depresyonları yüzünden intiharlar artmıştır.

Dijital bağımlılık yani nomofobi, intihar vakalarında artışına sebep olarak gösterilebiliyor. Bu konuda yorumunuz ne olur?
Kişilerde intihar eylemlerinin artması sadece nomofobiyle değil, nomofobiye eşlik eden depresyonla ilgilidir. Depresyon, kişinin yaşam enerjisini azaltır. Birey, hayattan zevk almak ve yaşamak istemez. Nomofobi kişi teknolojiyi varoluş sebebi olarak görüyorsa, bunları kaybettiğinde travmatik bir etki oluşturur. Travmaların etkileri depresyona girebiliyor bu durumlarda intiharları tetikleyebilir. Teknolojiye ulaşamayacağım korkusundan dolayı intihar eden bir vaka görmedim ama tetikleyici unsur olabilir.

Stres, Nükleer Enerji Gibidir

Stres artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası oldu. Siz de “yönetilebilen stres iyidir” diyorsunuz. Peki, insanlar stresi nasıl yönetebilir?
Stresi bir tehdit gibi görmek, stresi daha çok arttırıyor. Çünkü kişiyi sıfır stres arayışına itiyor. Bu da mümkün değildir; sıfır stresli insanlar ölülerdir. Herkeste stres vardır. IQ’su 50-60 olan kişiler de stres, yemek, içmek ve acıkmak gibi temel ihtiyaçlar üzerine kuruludur. Bunları da gidermek çok basittir. İnsanın hayattan beklentisi yükseldikçe stres seviyesi de yükselir. Çünkü beklenti düzeyi ile stres arasında doğrusal bir bağlantı vardır. Beklentisi artan kişinin, ihtiyaçları da artar. İhtiyaçları arttıkça, istekleri artar. Gücü sınırlı ve istekleri sınırsız kişiler, istediklerine ulaşamayınca yaşadıkları stres onlara zarar veriyor.

Stresin yönetilebilmesi için kontrol edilebilmesi gerekiyor. İnsan; kontrol edemediği, ölçemediği, denetleyemediği şeyleri yönetemez. Stresi bir nükleer enerji gibi düşünün. Nükleer enerji, yanlış kullanırsa zarar verir. Doğru kullanılırsa, şehri aydınlatabilir. Bu yüzden stresi kontrol edebilmek gerekir. Stresten korkmak ise kişinin üretkenliğini ve verimliliğini düşürür. Kişi, zarar görme beklentisiyle yaşar. Bu yüzden beyni hep savunma dürtüsüyle çalışır. Stres, hayatımızın bir parçasıdır, düşmanımız değildir. Stresle beraber yürümeyi başarırsak, bize yaşam enerjisi verir.

Bir sosyal medya paylaşımınızda “Başarı zirveye çıkmak değil, kalmaktır” diyorsunuz. Peki, insan olduğu yerde kalabilir mi? Bu mümkünse nasıl başarabilir?
Zirveye çıkmak için çalışmak lazım. Zirvede kalmak içinse karakter ve iyi ahlâk gerekiyor. İnsanlar iyi bir PR’la bile zirveye çıkabiliyor ve karakteriyle her şeyini kaybedebiliyor. Zirveye çıkıp ertesi gün intihar edenleri biliyoruz. Çünkü bunu taşıyabilecek olgunlukta değildirler. Karakter sahibi olmayanlar yakınlarının ve bütün takımının yaptığı bütün başarıları kendine mâl ederler. Bir müddet sonra çevresindekiler onlardan uzaklaşır. Daha sonrada tepetaklak aşağı inerler. Sürdürebilirlik önemli bir şeydir. Bu yüzden “kalmak” çok büyük bir başarıdır.

HABERİ KAYNAĞINDAN OKUMAK İÇİN

”Google

Azınlıkça'yı Google Haberlerde takip et

Azınlıkça'yı Facebook'ta takip et

Azınlıkça'yı Twitter'da takip et