Kilo vermek istiyorsunuz ve “nasıl yapabilirim” diye çevrenize bakınıyorsunuz. Kilo verme konusunda işte size Men’s Health’de yer verilen tavsiyeler.
Üstelik her biri kendi propagandasını yaparken rakibini suçluyor. Kafanız iyice karıştı. Bir de üstüne üç ayda verilen kiloların 25 günde geri alındığına tanık oldunuz. Paniğe kapıldınız ve ne yapacağınızı bilemiyorsunuz, değil mi? Aslında gerçek şu ki, kilo vermek için böyle zorlu programlara pek de ihtiyaç yok. Bunu kanıtlamak için bir “yapılacaklar” listesi de biz verelim ve hoşunuza gidecek küçük bir açıklama yapalım: Birazdan okuyacaklarınız sizi eğlendirerek zayıflatacak yepyeni ve biraz da tembel işi 7 öneriden ibaret! Şimdiden başarılar ve kolay gelsin.
1) Açlık mı yoksa susamak mı?
Davranış bilimi uzmanlarına göre susuzluk hissettiğimiz zamanların yüzde 60’ında gidip bir şeyler yiyoruz! Doğal olarak bu da gereksiz kalorilerle birlikte kilo almamıza neden oluyor. Aynı uzmanlara göre tam tersini yapmak da kilo vermemizi sağlıyor. Yani canımız bir şeyler atıştırmak istediğinde su içmek gibi… Daha da ilginci, içtiğimiz su sayesinde daha az yemek yiyoruz. Örneğin işyerinde öğle yemeği saati geldi ve restorana gideceksiniz. İlk yapmanız gereken şey mümkünse iki su bardağı su içmek. Bu sayede yediğimiz yemekten ortalama 75-100 kalori daha az alıyoruz. İşin sırrı şurada yatıyor: Biz, midemizi iki bardak suyla şişirdiğimiz için daha az yediğimizi zannediyoruz ama unuttuğumuz şey, yemeğin yanında gelen gazoz, cola gibi (diyet olanları da dahil) kalori yüklü içeceklere gerek kalmaması!
2) Japonlar nasıl beslenir
Biz Türkler tıka basa yeme âdetimizle ünlüyken “Japon gibi yiyin” dememizin bir nedeni var: Japonlar, “midenin yüzde 80’i dolana kadar ye” ilkesiyle hareket eden bir millet. Yani bizim yemek üstüne tatlı, çay-kahve vs. ile doldurduğumuz o kısmı boş bırakıyor, karınlarını tıka basa doyurmuyorlar. Bunun tercümesi de şu: Her gün 300 kalori daha az alıyorlar! İnsan vücudunun doyma işaretlerini kayda geçirmesi yarım saati buluyor ve Japonların sistemi şöyle işliyor: Önce yüzde 80 doyana kadar yiyorsunuz. Sonra (mesela tatlı siparişi vermeden önce) şöyle bir yarım saat kadar bekliyorsunuz ve sürpriz! Canınız tatlı filan istemiyor çünkü kendinizi tıka basa doymuş hissediyorsunuz. Bu arada Uzak Doğulular gibi çubuklarla yemeyi de öğrenebilirsiniz. Bu sayede hem küçük lokmalar halinde hem de daha az yemek yendiği kanıtlanmış bir gerçek.
3) Atıştırma saatleri ne zaman olmalı
Yapılan araştırmalara göre yetişkinlerin üçte ikisi, gün içinde iki kez abur cubur atıştırıyor. Buna göre sabah ile öğlen saatleri arasında bir şeyler atıştıranlar, gün boyu daha fazla yiyecek tüketiyor ve bu da kilolara zemin hazırlıyor. Oysa öğlen ile akşam saatleri arasında atıştıranlar (fazla olmasa da) lif bakımından zengin abur cubur, meyve hatta sebze yiyor. Dahası var: Öğlenakşam arası atıştıranlar akşam sofrasında daha az yiyor ve bu da özellikle bel çevresindeki yağların eritilmesinde etkili oluyor.
4) Rahat kıyafetler seçmek
Takım elbise ve kravatı unutun. Topuklu ayakkabılarınızı evde bırakın ve her günü tatile gidiyormuşsunuz gibi giyinerek karşılayın. Neden mi? ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, işyerlerinde rahat giyinme ayrıcalığına sahip olanlar, takım elbise, kravat, topuklu ayakkabı gibi kılık kıyafet zorunluluğu olan işyerlerinde çalışanlara kıyasla daha fazla enerji harcıyor çünkü daha fazla bedensel faaliyette bulunuyor. Örneğin topuklu ayakkabılarla işe gelen kadınlar her halükarda asansörü kullanırken, rahat giyimle işe gelen kadınlar asansörü beklemeden merdivenleri kullanmaya başlıyor. İki grup arasında atılan adım farkı 491 ve yakılan kalori farkı da +25. Yani rahat bir ayakkabıyla işe gelen hanım, topukluyla işe gelene kıyasla fazladan 491 adım atıyor ve fazladan 25 kalori daha yakıyor. “Amaaan, 25 kalori için değmez” mi dediniz? Kabaca bir hesapla haftada 150, yılda 7800 fazladan yakılan kalori de az geliyor mu peki? Üstelik yakılan bu fazladan kalori miktarı, ortalama bir ofis çalışanının yıl içinde standart olarak aldığı kiloyu yakmaya yetiyor da artıyor bile…
5) Yemek yerken keyfini sürün
Diyet listelerinin en can sıkıcı yanı “onu ye, bunu yeme” yaptırımlarıdır. Oysa önemli olan yediğiniz şeyden keyif almanız. Çünkü aldığınız keyif sizi ne kadar mutlu ederse o kadar “tok” hissediyorsunuz. Amerikan Trends in Endocrinology and Metabolism yayınına göre, tatmin duygusu rahatlamanıza, rahatlamak da yediğinizi daha iyi sindirmenize yol açar. Yani, yemeğinizdeki kalorinin pek azı fazla kilo ya dönüşür. Yapılan bir diğer araştırma, çikolatayı ağzına atıp hızlı hızlı çiğneyenlerle çikolata yemeyi adeta tören haline getiren, kağıdını, alüminyum folyosunu özenle soyarak yiyenleri karşılaştırmış. Sonuç şaşırtıcı: İlk gruptakiler meseleye “bir çikolata yedim” diye bakarken ikinci gruptakilerin yediği çikolatadan büyük haz aldığını ortaya koymuş. Bu da elbette yukarıda anlattığımız gibi tatmin, rahatlama, sindirim ve kilo alma /almama konusunu etkileyen bir tavır olarak kayda geçmiş. Araştırmayı yürütenler “Yediğiniz bir parça çikolata olsa bile amacınız duygularınızı da yiyip bitirmek olmamalı. Önce ne yemek istediğinize karar vermeniz gerekiyor. Sonra da bunu gerçekten canınız istiyor mu istemiyor mu ona bakmanız gerekiyor. Bu iki sorunun cevabı ‘evet’se tatmin-rahatlamasindirim üçlüsü de peşinden gelecek” diyorlar.
6) Kendinize bir “amigo” bulun
Futbol delisi bir ülke olduğumuz için bu maddede anlattıklarımızı gayet net anlayacaksınız. Bilirsiniz, bazen taraftarı olduğunuz takım sahaya son derece ruhsuz çıkar ama seyircinin “bu maçı alıcaz” inancı bir süre sonra futbolcuları da havaya sokar. İşte sizin de böyle diyetinizi desteklemede, size tezahürat yapan ama sizi gerçekten iyi tanıyan, hangi saatte midenizin kazınmaya meylettiğini bilen, ya da sizi nelerin baştan çıkarıp diyetinizi bozmanıza neden olacağını bilen bir amigonuz olsun. Size her gün belli saatlerde mail atsın mesela: “Bugün öğle yemeğinde neler yemen gerekiyor, unutma” ya da abur cubur yemenize engel olsun: “Cips yeme sakın. Bir küçük paket cipste 370 kalori var. Zayıflamak için harcadığın çabayı unutma, emeğinin dibine dinamit koyma!” Akşam 18:00 olduğunda ve mesai bittiğinde de bir mesaj örneğin: “Helal olsun! 1200 kaloriyi bugün de aşmadın. Sana güveniyorum, sen de kendine inan!” Bu amigo tezahüratlarının en çok ne zaman işinize yarayacağını da söyleyelim: Kaçamak yapmaya meylettiğiniz anlarda!..
7) Yatağınız egzersiz partneriniz olsun
Şu bir gerçek ki hem diyet yapmak ve kilo vermek isteyen hem de üşengeç olanların en iyi ekipmanı yataktır! Dal gibi olmak istiyorsanız uyku da en büyük yardımcınızdır. Aslında diyet yapan herkesin deliksiz uyuması ve uykusunu alması çok önemlidir ama biz burada başka bir şeyden söz ediyoruz. Yapılan son araştırmalardan biri uyku süresi ya da uyku kalitesi vasatın altındaysa, bu durumun kilo vermeyi yüzde 55 oranında etkilediğini ortaya koydu. Nedeni de şu: Yetersiz ya da sürekli bölünen bir uyku açlıkla ilgili tüm hormonların dengesini bozuyor. Açlık hormonu ghrelin salgısındaki artışa karşılık tokluk hormonu leptin salgısı azalıyor. Sonuçta gece yarısı “açım” diye inleyen bir bünye için kaçamak bir şeyler atıştırıyorsunuz ve diyetinize de nokta koymuş oluyorsunuz.
Yapılan araştırmalar, kıyafet zorunluğu olan işyerlerinde çalışanların, rahat kıyafet giyenlere göre daha az enerji harcadığını ortaya koydu. Örneğin topuklu ayakkabı giyen kadınlar asansörü kullanırken, spor kıyafetle işe gelenler merdiven çıkmaktan çekinmiyordu.
Azınlıkça'yı Google Haberlerde takip et
Azınlıkça'yı Facebook'ta takip et
Azınlıkça'yı Twitter'da takip et