Kahvaltıyı geç yapın, gün içinde 10 dakika uyuyun, tempolu yürüyün - Azınlıkça
Yaşam

Kahvaltıyı geç yapın, gün içinde 10 dakika uyuyun, tempolu yürüyün

Kahvaltıyı geç yapın, gün içinde 10 dakika uyuyun, tempolu yürüyün

Dr. Mehmet Öz’den yeni ‘sağlıklı yaşam’ prensipleri… Bodrum’da mevsim normallerinde bir sabah… Karşımda dünyaca ünlü doktorlardan biri oturuyor: Dr. Mehmet Öz.

Yazarımız ABD’de yaşıyor ancak sık sık Türkiye’ye geliyor. Bu kez 80 yaşındaki annesini görmek için gelmiş. Haberi duyunca soluğu yanında aldık. Birlikte yemek yedik, kano yaptık, kürek çektik, bisiklete bindik. Beslenme, uyku, egzersiz ve seks tavsiyeleri aldık.

BESLENME

Uyandıktan iki-üç saat sonra kahvaltı edilmeli

Mehmet Öz’le önce kahvaltı masasına oturuyoruz. Masada yok yok. Hepsi sağlıklı, organik besinler. En az 10 çeşit sebze ve yeşil meyveden oluşan, özel bir karışım hazırlanmış. İçme de yanında yat! Ancak kendisi önce önündeki çaydan başlıyor, “Ohh be, Türk çayı gibisi yok” diyor. Hem yiyoruz hem de sağlıklı beslenme konusunu konuşuyoruz…
Yumurtalarımız geldi, o zaman buradan başlayalım: Yumurtanın iyisini nasıl anlayacağız?
– Sarısının koyuluğu vitamininin daha yüksek olduğunu gösterir.

 Tavuğun peki? Bu çok tartışmalı bir konu. Türkiye’deki tavukların ABD’dekiler kadar sorunlu olmadığı söyleniyordu bir ara. Doğru mu sizce?
– Ben Türkiye’de de ABD’de de tavuk yiyorum. ABD’de büyük arazilerde yüz binlerce tavuk büyütüyorlar. Bu tavukların ömürleri çok kısa. Onları hızlı besliyorlar. Genetiklerini değiştirdiler. Masraf düşüyor böylece. Ama bunu yaptığın zaman tadı yok oluyor. Lezzetli olmadığı için de mecburen üzerine bir şeyler eklemek zorunda kalınıyor. Türkiye’deki tavuklar bildiğim kadarıyla ABD’dekiler gibi büyütülmüyor. Ama sıkıntı zaman değil, tat. Özellikle ABD’de lezzet tamamen kayboldu. Yeterli derecede pişirmediğinde içindeki mikroplar ölmüyor. Tavuk ve köfte 75 derecede pişerse mikroplar ölür. Diğer etlerse 65 derecede pişmeli.

En kaliteli zeytinyağı bizde

Hocam simit yiyorsunuz, afiyet olsun. Ama içinde glüten yok mu? Son zamanlarda herkeste bir glüten düşmanlığı… Siz ne diyorsunuz?
– Neden halk glütensiz tercih ediyor? Çünkü akıllarda kilo kaybetme isteği var. Ama glütensiz yemenin kilo vermeyle bir alakası yok. Glüten çok düşük bir oranda bazı kişilerde alerjik reaksiyona sebep olabiliyor. İnsanların kilo vermek için beyaz ekmekten, şekerden, makarna ve pastadan uzak durmaları gerekiyor. 
Sebze ve meyve için durum ne? 
– Türkiye’nin en büyük sağlık sırrı; sebze ve meyve. Bunlar güneşten kuvvet topluyor. Mesela domatesin rengi niye kırmızı? Kendini korumak için o rengi alıyor. Biz bunu tükettiğimiz zaman o antioksidanları alıyoruz. Likopen alıyoruz, o da arterlerimiz için inanılmaz faydalı. Türkiye’de sebze ve meyve ABD’ye nazaran daha ucuz. ABD ve Avrupa’da raf ömrünü uzatmak için meyve-sebzeleri erkenden topluyorlar. Ve üzerlerinde işlem yapıyorlar. Görünüşü, rengi harika ama tatsızlar.
Bir gıdanın sağlıklısını bulmak için ne yapmak gerekiyor?
– Siz talep ederseniz satıcılar da bunu bulundurur. Oy vermek gibi düşünün. Tercihinizi yapıyorsunuz. Beyaz ekmek niye daha ucuz? Çünkü daha fazla tüketiliyor. Tam buğdaylı yemekistesek onu da temin ederler, hem de aynı fiyata.

Öğle yemeği en fazla yediğim öğün

 Zeytinyağı meselesi var bir de… Gerçekten de mutfağa zeytinyağından başka yağ sokmayalım mı? 
– Zeytinyağı Türkiye’den çıktı. 5 bin sene önce bunu biz keşfettik. Dünyanın en yüksek kaliteli zeytinyağları bizde. Her yerde Türk zeytinyağı yiyoruz ama İtalyan isimleri altında. Yağı, “Kaşık kaşık yiyin” demiyorum. Kararında yediğinizde çok büyük faydası var. Zeytinyağı, yemeği pişirmeyecekseniz en iyi yağdır. Çiğ tüketin. Pişirdiğinizde onu bozarsınız. Ya yemeğe sonradan ekleyin ya da biraz tereyağı veya hindistancevizi yağı kullanın. Yüksek kaliteli zeytinyağını buzdolabında muhafaza edin.
Önceki söyleşilerinizde kahvaltının çok önemli olmadığını söylemişsiniz. Halbuki bizim için ‘altın öğün’dür. Yanlış mı biliyoruz? 
– Ben sabah kalktığımda direkt kahvaltı yapmıyorum. Bir de ‘aralıklı oruç’ yapıyorum; 12 saat yemiyorum, 12 saat yiyorum. Yediğim zaman da istediğimi yiyorum. İşe gidenler sabah kalktığında hemen kahvaltı yapmasın. Aslında sabahları aç olmuyorlar. Etraftaki insanlar yiyor diye yemek zorunda hissediyorlar. Bu bir alışkanlık. Aslında vücut uyandığında hemen yemek istemez. Uyandıktan iki-üç saat sonra kahvaltı edilmeli. 
Siz nasıl başlıyorsunuz güne? 
– Ben New York’ta sabah 6’da kalkıyorum, 7’de işbaşı yapıyorum. İşlerimi sabah kalkar kalkmaz yapıyorum. Önemli işlerimi sabah gözden geçiriyorum. Programa çıkmadan önce yiyorum, canlı yayına aç karnına çıkmak hiç iyi olmaz. 
 Peki kahvaltıda ne yiyorsunuz?
– Genelde yoğurt yiyorum ve içine mevsim meyveleri ekliyorum. Yanında bir avuç ceviz, badem, fıstık… Ne varsa…. Öğle yemeği en fazla yediğim öğündür. Yemekten sonra da 10 dakika kadar uyurum.
Toplumda veganların sayısı artıyor. Siz vegan beslenmeyi destekliyor musunuz? 
– ABD’de vegan furyası herkesi sarmaya başladı, et tüketimi de yavaş yavaş düşüyor. Eşim vejetaryen. Vejetaryenlik hem daha kolay hem de daha sağlıklı. Çünkü veganların çoğu patates yiyor. Birçoğunun yedikleri çok sağlıklı değil. İyi beslenemiyorlar. Veganlık sporcular arasında da inanılmaz oranda artıyor. Biraz B12 eksikliği oluyor veganlarda. O da gerekiyorsa takviyeyle halledilir. Bence vegan olabiliyorsanız, lütfen olun ama açıkçası benim olmam zor. 
 Neden?
– Sosyal bir insanım. Eğer gece arkadaşlarınla çıktığında et, balık yiyemiyorsan onlarla bir arada bulunman zor. Sizin de yüzde  100 vegan olmanız şart değil, yüzde 80 vegan ya da vejetaryen olsanız yeter.

D vitamini halkın yüzde 70’inde eksik

 Ama veganlıkta mesele az ya da çok yemekle ilgili değil…
– Belli politik görüşlerden bunu tercih edenler de var. Eşim mesela. Bir doktor olarak buna bir şey diyemiyorum. Bu, kişinin kendisinin verebileceği bir karar. Öyle hissediyorsanız, lütfen vegan olun. Ayrıca aklınızda bulunsun, et tüketimini azaltmazsak dünyayı temiz tutmak imkânsız.
Hazır dünyanın temizliğinden bahsetmişken… Malum en büyük meselemiz iklim değişikliği. Bunun önüne yediğimizle, içtiğimizle nasıl geçebiliriz? 
– Hayvanları büyütmek için inanılmaz derecede su ve enerji harcanıyor. Atmosfere salınan sera gazı da var. En büyük sıkıntıysa su. İçiyoruz, yıkanıyoruz ama suyun mühim olduğuna inanmıyoruz. Oysa Türkiye’nin tarihine baktığınız zaman bizi istikbalimiz hep suyla değişti. Göbeklitepe’yi gidip gördünüz mü? Muhteşem bir yer. Orada su olmasaydı hayatta olmazdı. Su, petrolden daha mühim. O yüzden dikkatli kullanalım. 
İstanbul’da musluktan su içiyor musunuz? 
– İstanbul’daki evimde sürahi filtresi kullanıyorum. Lezzeti gayet yerinde oluyor. Daha ucuz ve daha sağlıklı. Bütçenize göre birini seçip yaptırabilirsiniz. Biraz para harcayarak musluğunuzdan dünyanın en güzel suyunun akmasını sağlayabilirsiniz.
Peki suyun içine katılan limonun, tarçının bir faydası var mı yoksa sadece zevk için mi tercih ediliyor?
– Tamamen zevk için. 
Yediklerimiz yeterli mi yoksa takviye vitaminler almalı mıyız? 
– Genellikle insanlarda magnezyum eksikliği oluyor. D vitamini de halkın yüzde 70’inde eksik. 
Her gün magnezyum hapını almak gerekiyor mu?
– Her gün bir tane almak lazım.
Her gün kullandığınız başka ne gibi takviyeler var? 
– D vitaminini de her gün alıyorum. Güneş kremi sürmeden göğsümüzü açıp 15 dakika dışarıda durmak da yeterli ama insanların buna vakti olmuyor. Her gün biraz magnezyum ve eğer yemekte yemeyecekseniz, 400 miligram kadar Omega 3 alın. Ben B12 için de dilaltı ilacı koyuyorum. Gün aşırı yeterli. Ayrıca her gün multivitamin alıyorum.

EGZERSİZ: HER GÜN YARIM SAAT HAREKET…

Türkiye’deki insanların haraket etmediğini söylüyorsunuz. Neden böyleyiz?
– Türkçenin en tehlikeli lafı şu: Kendine dikkat et! Ne demek bu? Yerinde dur. Hareketsiz ol. İnsanların vücutları dikkat etmek için yaratılmadı. Çocuklarıma verdiğim bir tavsiye var: Yaptığın hareketten zorluk çekersen lütfen onu yapma. Gidip bir binadan atlama mesela. Ama gidip kayak yaparsan ve kendini incitirsen yüzde 99 ihtimalle iyileşeceksin. Valizi kaldırarak da biraz belini incitirsin ama iyileşecek. Ama hiç yapmazsan onun zararları bel ağrısından daha fazla olur. Erişkin insanlardaki en büyük sıkıntı şu; eklem yerlerinde bir daralma oluyor. Hareket etmeyen insanların ölüm oranları inanılmaz artıyor. Her gün yarım saat kendinizi incitmeden hareket etmelisiniz. Meksika’da Tarahumara diye bir halk var. Bu grupta 80 yaşındakiler maraton koşuyorlar. Her gün sıkıntı çekmeden 10, 20, 30 kilometre koşuyorlar. Herkesin yapabilecekleri arasında da bir numarada yürüme var. Ama tempolu yürüyüş. Kendinizi şöyle deneyebilirsiniz: Rahatlıkla konuşabiliyorsanız yeterli bir hızla yürümüyorsunuz demektir. Ayrıca yüzmek de çok önemli… 
Şu sıralar havalar çok sıcak. Yürümek biraz azap olmaz mı?
– Eğer erken kalkamıyorsanız, havalar müsait değilse gidin alışveriş merkezlerinin içinde yürüyün. Hava kötüyse, vaktiniz yoksa, benim de her sabah yaptığım gibi yoga yapabilirsiniz. Öyle iki saat falan değil, yedi dakikalık bir yoga yapıyorum ben. Bir cerrah olarak sorunumuz bel ve boyun ağrıları. Bunları da önlüyorum. Sadece eklemlerinizi değil, beyninizi de açıyorsunuz.

SEKS: Daha çok seks yapanlar daha uzun yaşıyor
Babanızla bir seks polemiğine girmiştiniz (Öz’ün babası Prof. Dr. Mustafa Öz, oğlunun seksle ilgili tavsiyelerini gerçekçi bulmadığını söylemişti)… 
– Babam derdi ki, “Annenle artık arkadaş olduk biz”. Şaka yapıyordu… 80 yaşın üzerindeki insanlarda seks oranı yüzde 25. Bitmiyor yani. Genelde düşüncemiz şu; gençken hareket yapalım, yaşlıyken dinlenelim. Tam tersi! Yaşlıyken hareket şart. New York Maratonu’nda 17 yaşındaki bir çocuğun yaptığı süreyle 55 yaşındakinin yaptığı eşit. Hiç olmazsa 55 yaşına kadar diğer tüm gençlerle başa çıkacak kadar kudretimiz var.
Seks de bir spor mu?
– Seks ayrı bir mevzu. İnsanların çoğunun düşüncesi şu, ‘seks genç insanın işi’. Ama değil. Seksin birçok menfaati var. Daha çok seks yapan insanların ömürleri daha uzun. Seks, romantik ilişki için de çok mühim. Sekssiz ortamlarda mutsuzluk artıyor.
Yine bir söyleşide ayda ortalama 21 kere seks yapanların ömürlerinin daha uzun olduğundan bahsetmişsiniz…
– Evet, İskoçya’da yapıldı o araştırma. İnsanlar ortalama haftada bir kez seks yapmak ister. İkiye çıkarırsan ömür üç sene uzuyor. Üçe çıkarırsan yedi sene… Ama bu erkekler için böyle. Kadınlar eğleniyorlar mı sekste, o önemli. Çünkü her erkek eğlenir. Kadınlarda öyle değil. Orgazm olmaları şart değil ama eğlenceli bir seks olması gerekiyor. “İki dakika, herkes yorgun, hadi yat, bitirelim” değil, bayağı bir sevişmek lazım. Ortalama seks zamanı iki dakika. Ama bu bir şey kazandırmaz. Yedi, sekiz dakikaya çıkarmaya çalışmak lazım. 
Ayda 21 mümkün mü? 
– Beşten yediye çıkarabilirsin. Ama 21’e çıkarman için haftada dört-beş kere yapman gerekiyor. Bunu yapan kişi sayısı çok az. Babam benimle takışıyordu (gülüyor).
 Seks, spor, yoga… Listenizde hangisi en başta olurdu? 
– Seks kadar mühimi yok, bir numara. Seksin sonu da zaten meditasyon gibi oluyor. Eğer yoga yaparsan da hayatına meditasyonu katmış olursun.

UYKU: Gün ortasında 10 dakika uyuyorum

Öğle yemeğinden sonra 10 dakika uyuduğunuzu söylediniz. Bunun bir tekniği var mı?
– Leonardo da Vinci de böyle kestirirdi. Ben de bunun araştırmasını yaptım ve öğrendim ki insanların çoğunun kalktıktan sekiz saat sonra uykusu geliyor. Herkese özellikle de yemekten sonra uyku bastırır. Bunu önlemek için kahve içerler, daha fazla yemek yerler ve yorgunluk devam eder. Bu yanlış. Ben stüdyoda küçük odama gidip 10 dakika kestiriyorum. Derin uykuya geçince bir sersemlik oluyor. Uyumadan çay ya da kahve içiyorum. Kafeinin etkisi 15 dakika sonra belli oluyor. Bu yüzden kahveyi içiyorum, uyuyorum. Sonra hemen kalkıyorum ayağa. İnanılmaz bir etkisi oluyor. Günde bir kere bunu yapıyorum. Tam gün ortasında. Günün ikinci kısmı daha hareketli geçiyor. 
Biz Türklere göre olmayabilir bu. Patronlar, müdürler kabul etmeyebilir… 
– Türkler çok fazla çalışıyor ama bu verimli değil. Sıkı ve akıllı çalışınca inanılmaz başarılar gelir. Yaratıcı olup bir şeyler yapabilmek için beynin hazır olması gerekiyor. Ama uykulu bir beyin hazır değildir. Uykulu beyin ya uyku ya da karbonhidrat ister. 
Bu kısa uykular için uzanmak gerekir mi yoksa sandalyede de kestirilebilir mi?
– Sandalyede de olabilir ama biraz daha uçak koltuklarına benzer olanlardan gerekli. İnsanlar ofislerinde dinlenecek bir yer bulabilseler çok iyi olur. Ben ekibimdekilere sık sık “Gidin, 10 dakika kestirin” diyorum. Git yemek ye, kestir, işini hallet ama benim yanıma geldiğinde yüzde 100 benimle ol. İşini yap. Türk halkının büyük bir kısmı yastığa kafasını koyar koymaz uyuyor. Uyuduğunu hatırlamıyorsan çok fazla yorgunsun demektir. Bu sağlıklı değil. Yatağa yattığında 5-10 dakika sağa sola dönmen lazım. 

‘Hayat boyunca ameliyat yapsam, New York’un en başarılı cerrahı olacağım ama ondan sonra ne olacak, öldüğümde ne yazacaklar’ dedim

Bir dünya markasısınız. Biraz kariyerinizden söz etmek isterim. Basamak basamak mı tırmandınız yoksa her şey birdenbire mi oldu?
– Gençliğimde Davos’a, Dünya Ekonomi Forumu’na gitmiştim. Onların genç örgütü var, ona seçilmiştim. Yanımda Jeff Bezos, Google’ın kurucuları falan vardı. Ufak bir gruptuk, orada bunu bize çok ilginç bir adam öğretti. 38-39 yaşındaydım, duyar duymaz hayatım değişti (Bir kâğıda çizim yapıyor).
Ne anlatıyor bu çizim? 
– Zaman ve mutluluk arasındaki ilişkiyi. Doğduğunda pek mutlu değilsin, o yüzden başlangıç sıfırda. Büyüyorsun, 20’li yaşlara kadar normal bir artış var. Hayat fena gitmiyor. Annen-baban sana bakıyor. Eğleniyorsun, eğitiliyorsun. Sonra mutluluk eğrisi düşüyor çünkü aileden ayrılıyorsun, iş hayatına başlıyorsun. Sonra yine yükseliyor, kendini buluyorsun ve çok güzel bir hayat yaşıyorsun. 38-40 yaşlarındasın. Bir sıçrama yapmışsın ama bir yere kadar. Zaman ilerledikçe mutluluk azalmaya başlıyor. Yıldızın artık parlamaz oluyor. Bir zaman sonra da hayatın bitiyor. İnsanların yüzde 90’ının hayatı böyle geçiyor.
Sizin hayatınız buna göre ilerlemedi ama değil mi?
– 38 yaşında Davos’a katıldım. 39 yaşındayken bir kitap yazdım. 40 yaşındayken New York’ta en fazla ameliyat yapan bendim. Bunu gördükten sonra kendime dedim ki, “Hayat boyunca ameliyat yapsam New York’un en başarılı cerrahı olacağım ama ondan sonra ne olacak? Öldüğümde, ‘Mehmet Öz, 10 bin ameliyat yaptı’ diyecekler, o kadar. Bunun için mi geldim dünyaya?” Daha fazla fırsatım vardı. Kalple ilgili aletler icat ettim. Sonra tamamlayıcı tıbbı kullanmaya başladım. Hastalarım, ‘Ameliyathanede müzik var mı’, ‘İyileşirken masaj yaparsam etkili olur mu’ gibi basit sorular soruyorlardı. Doktorlar genelde, “Olur mu boş ver” der. Ama ben, “Deneyelim” dedim. Büyük faydasını gördüm.
Sonra neler oldu? 
– Hastalarla yoga yapmaya başladık. Şarkı söyledik, dans ettik… Masaj, akupunktur… Bunun üzerine gazeteciler tamamlayıcı tıbbı takip etmeye başladı. Gördüm ki basının etkisi inanılmaz. Milyonları değiştirebileceğimi fark ettim.
Peki çıkış noktanız ne oldu?
– Eşim Lisa dedi ki, “Sahada bekleyeceğine ortaya gir, sen girmezsen başkası girmez.” Böylece basını kullanmaya başladım. Oprah Winfrey beni programına davet etti. İki haftada bir şovuna almaya başladı. 
Programda sağlıklı yaşam ve beslenme hakkında konuşuyordunuz…
– Evet, hep onları konuşuyorduk. Alışkanlıklardan, yanlışlardan bahsediyorduk. Doktorların halkın üzerinde büyük bir etkisi var.
 Kaç yaşındaydınız o zaman? 
– 43. Ama 40 yaşlarında basına çıkmaya başladım. Sabah haber programlarına çıkıyordum, yazı yazmaya başlamıştım. 
Şu anda dünyada kaç kişi sizi izliyor? 
– ‘Dr. Oz’ şovu, 110 ülkede var. Haftalık izlenme sayısı 25 milyon. Oprah ile ortağım. Sadece şovda 200’den fazla kişi çalışıyor. Sosyal medyada çalışanların sayısıysa 2 binin üzerinde. 
Sosyal medya dediğiniz… 
– Bir uygulama var: Sharecare. Onu kastediyorum. İngilizce… Bireysel kullanıcılara ücretsiz. Şirketlerden ücret alıyoruz. Toplam kullanıcı sayısı 35 milyon.

KAYNAK

”Google

Azınlıkça'yı Google Haberlerde takip et

Azınlıkça'yı Facebook'ta takip et

Azınlıkça'yı Twitter'da takip et